Ulusumuz bu topraklarda çok uzun zamandır yaşadı ve bize bugün uygulamak için
bir mesaj bıraktı. Çevrenizle uyumlu yaşayın ki gözlerinizle güç noktaları
görebilesiniz. Ormanlarda onları takip edebilirsiniz. Orda bir mesaj var, sadece yerli
insanlara değil, dünya insan ailesine. Geçmişte olanlardan, bir de gelecek olanlardan
konuşuyor. İyice düşününce birinin kehaneti öbürünün tarihidir. Geçmişten bir
şeyler görüyorsun, gelecekten bir şey görüyorsun.
Konuşan Taşlar (2005) filminden bir Kızılderili Sözü
ÖNSÖZ
Bu sayının hikâyesi bir yıl öncesine dayanıyor... Lâkin yazıya başlamak için üç
noktadan da fazlası gerek.
Sinema Dostları, bir tersane olarak kullandıkları derneklerinde üç yılda inşa
ettikleri amiral gemileri Sekans Sinema Kültürü Dergisi’ni takvimler
2005’i
gösterirken Ankara’nın serin sularına bırakırlar. Yola çıkarken geminin kuytu bir
köşesine kazıdıkları şu paragraf, anlatır eski bizi şimdiki bize:
Beyazperdedeki düşleri söze dökmek hep zor oldu: Zaman aktı, resimler
döndü, renkler yandı, göz kandı - dil kaldı. Varsa yoksa makaranın
sesiydi; sus pus karanlığa daldık.
Biz günlerimizi o suskunluğa, o karanlığa adadık.
Denizde zaman farklı akar, kara unutulur, derneğe ihtiyaç kalmaz; mürettebat
ise hızla değişmektedir. Ankara’nın her kıyısından alınan yolcularla yapım,
yayıncılık, organizasyon alanlarında pupa yelken ilerlenir. 2009’da geminin ilk
halinden kalan tek şey ismidir; o da Sekans Sinema Yazıları Seçkisi olarak değişir.
Oysa bu yazı, geminin su aldığı zamanları anlatmak için yazılacaktı… Gel gör ki
dalgalar bir türlü oraya götürmek istemiyor. Doğrudur; Ankara’da deniz hasreti
insanı rehavete sürükler, Sekans da çoğu zaman limanlarına zamanında
varamamıştır. Yine de az tayfası ve sadık yolcularıyla, antika ama sağlam bir
pusulayla birçok fırtınayı atlatmayı bilmiştir. Sonra bir zaman geldi, rota onuncu
yılı kutlamak üzere çizilmişken, yayıncılık alanında nice armadayı batırmış buz
dağı bu sefer grubun kendi kazasına doğru hızla yaklaştı. Tamam, fırtınalı
zamanlarda birbirimizi duymak güçleşir; tamam, anılarla dolu güverteyi terk
etmek de zor; peki ama gemi su alırken çalan orkestraya ne demeli?
Geçen bunca zaman biz fark etmeden omurgayı sağlamlaştırmış olmalı ki
yelkenleri tekrar açabiliyoruz. Kaza bizden neleri götürdü, dümeni kırmak
zorunda kaldığımız bu sanal okyanusta rüzgâr hangi yönden eser; bunları zaman
gösterecek. Bildiğimiz, bu gemiye bir kere binip sinemanın mavisini ciğerine
çekenin bir daha karada yapamayacağı.
Bizi sabırla bekleyen sinema dostlarına teşekkür, zamanında bu gemiyle yol
almış herkese selâmla:
Yelkenler fora!
Altuğ Kaan Paçacı