ÇÖZÜMLEME
AMELIA'NIN POP-UP CANAVARI:
THE BABADOOK’DA ANNE TEMSİLİ
Sertaç Koyuncu
İlk mitlerden kutsal kitaplara, yerel efsanelerden çocuk masallarına yazılı,
sözlü ve görsel kültürün her alanı farklı “anne” temsilleriyle doludur; Eski Taş
Devri'nin Venüs yontuları, İsa'ya hamile Meryem, Adem'in eşi Havva, diğer
vasıflarından önce doğurganlık, “annelik” özellikleriyle öne çıkarlar. Doğanın,
toprağın, bereketin temsili olarak “kadın”, insanlık açısından kutsallığını belki
de ilk olarak annelik
/ doğurganlık özelliğiyle kazanmıştır. Fakat modern
toplumsal konjonktürde cinsiyet rollerinin konumlanışı farklı noktalara
evrilmiştir. Toplumsal cinsiyet araştırmaları, özellikle cinsel özgürlük
hareketlerinden sonra, çocuk sahibi olmak, aile kurmak, tek eşlilik gibi
olgulara daha eleştirel yaklaşmış, alışagelmiş toplumsal normları tartışmaya
açmıştır. Örneğin Judith Butler, 1980’li yıllardan itibaren yaptığı çalışmalarda
cinsiyetlerin toplumsal düzen içindeki kurgulanışını irdelemiş, günümüzde
kadınlığın ve erkekliğin, biyolojik vasıflarından bağımsız bir düzlemde
kurgulanmış sosyal kimlikleri olduğunu ileri sürmüştür.1 Bu cinsiyet modelleri,
bireyin çevresi tarafından günlük veya politik pratiklerle yeniden üretilmekte,
kurulu sisteme uyumlanarak sürdürülmektedir. Uyumlanma sürecinin
başladığı ilk yer olan aile kurumu, sosyokültürel açıdan kurgulanmış kadın ve
erkek kimliğinin, çocuğa rol model oluşturacak şekilde
“anne” ve
“baba”
kimliklerinde karşılık bulduğu, temsiliyet kazandığı bir yapıdır.
1 Detaylı okuma için Judith Butler’ın “Gender Trouble: Feminism and the Subversion of
Identity” çalışmasına bakılabilir. Türkiye’de Metis Yayıncılık’tan Cinsiyet Belası: Feminizm
ve Kimliğin Altüst Edilmesi adıyla yayınlanmıştır (çev. Başak Ertür, 2008).
SEKANS Sinema Kültürü Dergisi
Mart 2016 | Sayı e1 : 92-99
The Babadook (Jennifer Kent, 2014) modern toplumda bir temsil alanı
olarak “anneliği” çözümleyebileceğimiz zengin bir içeriğe sahiptir. Filmin kadın
temsili değil de anne temsili üzerinden çözümlenmesinin sebebi; dramatik
yapının anne-oğul ilişkisi üzerine kurulması, ana karakter Amelia'nın film
boyunca yaşadığı tüm çatışmaların Samuel'in annesi olmasından kaynaklanması,
kocasının yokluğunun bile Amelia’nın anne oluşu ile ortak paydaya sahip
olmasından kaynaklıdır. Filmin başkarakteri Amelia, yedi yıl önce geçirdiği bir
trafik kazasında kocasını kaybetmiştir. Belki normal şartlarda yedi yıl, onun
için yas sürecini atlatıp hayatına yeniden başlayabileceği denli uzun bir zaman
dilimidir. Fakat kocasının öldüğü gün, aynı zamanda oğlu Samuel'in doğduğu
gündür; doğum için hastaneye yetişmeye çalışırken kaza yapmışlardır. Artık
Amelia için oğlunun doğum günü, kocasının ölüm yıldönümüdür ve bu durum
oğluyla geçirdikleri her yıl, kocasının ölümünün hatırasını silikleştireceği yerde
daha da keskinleştirmiştir. Çocuk sahibi olma durumu, eşin beklenmedik
ölümüyle nötrleştirilmiş; “anne” temsili daha en baştan ağır bir yara almıştır.
Öykü, Samuel ve annesi Amelia etrafında şekillenir. Oğlan, film boyunca
anne tarafından açıkça kabul edilmese de dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğundan muzdariptir. Bazı durumlarda durmaksızın tiz çığlıklar atar, evin
içinde oradan oraya koşturur, eşyalara zarar verir, salıncakların tepesine
tırmanır, sürekli annesine seslenir, beklenmedik anlarda ona, boğarcasına sarılır.
Samuel coşkusunu, öfkesini ve kaygısını dışarıya Amelia'nın çevresiyle ilişkilerini
bozacak denli yoğun ve gürültülü aksettirir. Bu noktada Samuel’in marazi
davranışlarının, Amelia’nın gitgide kontrolünü kaybetmesinin ardındaki
fişekleyici güç olduğu ortadadır. Bu hal, daha giriş sahnesinde annesini
uykusundan uyandırıp birlikte yatağının altında canavar olup olmadığını
kontrol ettikten sonra, ona sarılıp yatan Samuel'in yakın plan çekimlerinde
verilir; çocuğun elleri, annesinin boğazına sanki nefes almasını zorlaştıracak
denli sıkı sarılmıştır... Bir süre sonra anne, uyuklayan oğlundan sıyrılıp yatağın
öbür ucuna çekilir ve rahat uyumak için cenin pozisyonunu alır. Belli ki bu
koşullarda anne olmak, Amelia için sırtlanmak istemediği yüklerle boğuştuğu,
kendi isteklerini baskıladığı bir ev yaşamını sürdürmek demektir. Karşımızda
yorgun, mahcup, pişman, çaresiz bir anne temsili vardır.
93
Film boyunca Amelia’nın, sadece “anne” olarak kalmak zorunda bırakıldığına
şahit oluruz. Sosyal bir hayatı yoktur çünkü oğlunun taşkınlıkları, kendisinde
çevresindeki diğer insanlara mahcubiyetle yaklaşma alışkanlığına sebep
olmuştur. Ona karşı bir şeyler hissettiği belli olan, huzurevindeki mesai
arkadaşının ilgisine bile karşılık verecek yüzü yoktur. Oğlunu, - diğer çocuklara
tehlike oluşturduğundan ona gözetmen atamak isteyen okul yöneticilerine
sitem ederek - okuldan aldığından beri kendine ait alanı da kalmamıştır. Cinsel
dürtülerini vibratörle mastürbasyon yaparak karşıladığı, televizyondaki eski
filmlerin öpüşme sahnelerini izlerken içinin gittiği, bir alışveriş merkezinin
otoparkında, arabada öpüşen çiftleri seyre daldığı anlar, cinsel açıdan yüzeye
çıkmasına izin verdiği yoksunluk anlarıdır. Tüm bu mahrem anlar bir şekilde
bölünür; Samuel, annesi vibratörle kendini tatmin ederken aniden içeri girer ve
onunla uyumak ister. Amelia bir gece daha cinsel tatminini anaçlık uğruna feda
etmek durumunda kalır.
Anne-oğulun arasındaki ilişkiye daha derinden baktığımızda, asıl baskın
olanın ironik bir şekilde Amelia olduğunu fark ederiz. Samuel, babasının
eşyalarının olduğu mahzende yakalandığı zaman, bağırarak annesinin
kendisine doğum günü partisi düzenlememesinden ve bir babasının olmasına
94
izin vermemesinden yakınır. Babasının fotoğrafları, kıyafetleri, plakları, müzik
enstrümanları mahzene kilitlenmiştir. Geçmişi günümüze getirecek her türlü
hayaletle dolu bu mahzene girmek ise anne tarafından yasaklanmıştır. Anna
Freud,Çocuklukta Normallik ve Patoloji” adlı çalışmasında, çocuk hastaya
tanı koyulmasındaki önemi açısından, onun “engellenme ile başa çıkma yetisi
üzerinde özellikle durur. “Bir çocuğun ruhsal açıdan sağlıklı kalma ya da olma
şansı, çok önemli ölçüde, beninin reddedilişleri kaldırabilmesine, yani bu
durumda beliren engellemeyle başa çıkma yeteneğine bağlıdır.”2 Samuel
annesinden gelen yasaklamalarla, tehlikeli oyuncak silahlar ve sihirbazlık
numaraları yaparak başa çıkmaya çalışır. Peki Amelia, kendisine koyduğu
engellemelerle başa çıkabiliyor mudur? Yoksa çalıştığı huzurevinden izin alıp
yaptığı kaçamakta, alışveriş merkezinin bankında dondurma yiyip gelip geçeni
izlediği hali gibi, “çocukluk” yapan kendisi midir?
Her akşam yatmadan evvel oğluna masal okumaya alışmış Amelia, bir gece
kitabı Samuel'in seçmesine izin verir. Bu noktada “Mister Babadook / Bay
Babadook” masal kitabı devreye girer (“Babadook” adının içinde bir anagram
saklıdır; bad book / kötü kitap). Nereden çıktığı belli olmayan bu kırmızı kaplı
kitap, siyah şapka takan, uzun bir canavarın gece dolaptan çıkıp bir çocuğu ele
95
geçirmesini anlatan karakalem, tekerlemeli bir pop-up kitabıdır.2 Tekerleme
oldukça anlamlıdır:
Eğer bir sözcükteyse, ya da bir görünüşteyse,
artık Babadook’tan kurtulamazsın
Yakında tuhaf maskemi çıkaracağım, (ne okuduğuna dikkat et…)
Ve bir kere altında ne olduğunu görünce… Ölmüş olmayı dileyeceksin3
Samuel kitaptan dehşete kapılıp krize girer. Amelia’nın yırtıp attığı kitap geri
geldiğinde bu sefer tekerleme, Babadook'un anneyi ele geçirdiği, onu cinnete
sürükleyip evin köpeğinin boynunu kırdırttığı, oğlunu boğazlattığı ve kendi
boğazını kestirip intihar ettirdiği bir öyküye evrilmiştir. Babadook'un dizeleri
şu şekilde değişime uğramıştır:
Ne kadar inkar edersen, o kadar güçlenip geri gelirim, beni içeri al!
Babadook derinin altında serpiliyor 4
2 Pop-up: Üç boyutlu ve hareketli çocuk kitaplarına verilen isim. Çıkıvermek, habersiz
gelmek anlamlarına da gelmektedir.
3 “If it's in a word, or it's in a look, you can't get rid of the Babadook / I’ll soon take off my
funny disguise, (take heed of what you’ve read…) / And once you see what’s underneath…
You’re going to wish you were dead”
4 “More you deny, stronger I come back, let me in! / The Babadook growing right under
your skin”
96
Amelia’nın, komşuları ziyareti sırasında, geçmişte çocuk kitapları ve
makaleleri yazdığını öğrendiğimizde, bu esrarengiz masal kitabının onun
elinden çıktığını anlarız. Amelia, bastırdığı ama her defasında güçlenmiş halde
karşısına dikilen içindeki cinnet “canavarını”, bir çocuk masalına yansıtmıştır.
Film ilerledikçe
“anne”, kontrolü kaybetmeye başlar. Film Amelia'nın
çöküşünü, Samuel'ın gerçekten çekilmesi zor bir çocuk olduğunun altını
çizerek anlatır. Bu nokta önemlidir; Babadook, Amelia'nın yedi yıllık birikmiş
öfkesidir, kocasını elinden aldığı için oğluna duyduğu kindir. Babadook
Amelia’nın vücudunu ele geçirdiğinde, annenin ağzından oğluna şunları söyler;
“Baban değil senin ölmeni kaç kere diledim haberin yok. Kafanı tuğla duvara
çarpmak istiyorum. Beynin patlayana kadar”. Bir annenin ağzından
çıkamayacak denli ağır sözler, Babadook annenin ruhunu ele geçirdiği için
kelimelere dökülüverir. Samuel bu itirafa şöyle karşılık verir:
“Sen benim
annem değilsin”. Zira anne tarafından konuşulan canavarca dil başkasının dili
gibidir, konuşan “ötekidir”. Amelia'nın bedenine sahip olsa da, bu konuşan
Samuel'in annesi olamaz. Çünkü bir anne, ne şartlar altında olursa olsun
oğluna karşı böyle duygular beslememelidir
/ besleyemez. Sosyokültürel
açıdan “annelik” kimliği altında bu tür dürtülere sahip olmak ahlaksızca,
yasak, kabul edilemez dolayısıyla da
“anne” kimliğine dahil edilemez/
kurgulanamaz olduğundan, bu dürtüler bir “canavar” kimliği altında hayat
bulur. Babadook ve Amelia birbirleriyle savaşır görünseler de, aslında filmdeki
97
anne temsili, “canavarı” içine alır; o, annenin bir parçasıdır. Bu teslimiyet,
Babadook bir Noel Baba gibi şömineden çıkıp Amelia’nın bedenini ele
geçirdiğinde simgesel olarak tamamlanır.
Samuel, bir kurtarıcı rolünü üstlenerek kendi yaptığı silahlarla ve savunma
mekanizmalarıyla annesine saldırır. Samuel’ın kaygının kaynağına kendi
geliştirdiği oyuncak silahlarla yaptığı saldırı, A. Freud’a göre patolojik değil,
normal bir psikolojik gelişim evresine tekabül eder;
“benin kaygılardan
kaçınmayıp onu etkin önlemlerle karşıladığı; yani akıl, (...) saldırgan karşılık
verme gibi tutumlar takındığı durumlarda bireyin ruhsal sağlığı daha iyi bir
geleceğe sahiptir. Böyle bir ben yoğun kaygılarla baş edebilir; aşırı savunma,
uzlaşım ya da semptom oluşturmaksızın kaygıyla kolaylıkla başa çıkabilir.5
Zaten daha önce de bahsedildiği gibi, filmdeki patolojik vaka “anne”dir. Anne,
oğlunun yardımıyla,
“içine izinsiz giren” Babadook'u kusar. İçinden çıkan
“kötülüğe” karşı, oğlunu savunmak adına her şeyi göze alabilecek bir
motivasyonla kocasıyla / yokluğuyla yüzleşir ve Babadook'u kocasının tüm
eşyalarını depoladığı mahzene hapseder. Ancak mücadele bitmeyecektir;
Amelia o günden sonra bu hayaletli mahzene düzenli olarak uğramak zorunda
kalacaktır. Anne, mahzendeki canavarı beslemekle yükümlüdür. Canavar hala
saldırgandır fakat Amelia her şeyin yolunda olduğunu söyledikçe canavar da
sakinleşir, evcilleşir. Film, “canavarı yenip aileyi kurtarma” yapısını yinelemez,
aksine alternatif bir “mutlu” sonla genel izleyici beklentilerini dumura uğratır.
Canavar yok edilmemiş, ancak mahzene kilitlenip bastırılabilmiştir. Hep orada
kalacak gibi görünür ama her an geri de gelebilir… Korku filmi türünün
gelenekselleşmiş kalıplarından çokça beslenen The Babadook, aynı zamanda
bu normları farklı bir boyutta ele almayı başarır; artık bastırılmışın geri
dönüşünü temsil eden canavarlık, aile tablosunun daimi üyesi olacak, yok
olmayacak, ölmeyecek, her daim var olagelecektir.
5 Anna Freud, Çocuklukta Normallik ve Patoloji (çev. A.Nahit Babaoğlu, Metis, 1996), sf. 110-111.
98
Korku, toplumsal bilinçdışının tezahürlerinin okunabileceği bir film
türüdür. Gerçeklik ve kurmacanın birbirleriyle kesiştikleri alanlar dikkate
değerdir. Bu açıdan filmin Avustralya yapımı olduğu düşünülürse, annenin bu
ülkedeki temsili üzerine tedirgin edici bir soru sormak belki de yerinde olur:
Filmdeki
“annenin”, filmin yapıldığı coğrafyadaki
“anneyi” temsil ettiği
durumlar söz konusu mudur? Bu yazının yazıldığı sıralarda basında çıkan bir
haber ürperticidir: “Avustralyalı anne sekiz çocuğu öldürmüş! Avustralya’nın
Cairns kentindeki bir evde, cesetleri bulunan sekiz çocuktan yedisinin annesi
cinayetten tutuklandı.6
6
20 Aralık 2014, “Avustralya’da ölü bulunan çocukların annesi cinayetten tutuklandı”
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27810708.asp (Erişim: 21.03.2015)
99