KISA FİLM
KISA FİLMDE SES
Bilge Miraç Atıcı, Can Ataç, Osman Başaran
Söyleşi: Mine Tezgiden
Kaç Mark kısa film kamera arkası
Foto: Umut Nazlıoğlu
Mine Tezgiden: Kısa film üretimi esnasında sanırım en sık
tekrarlanan hatalardan biri, görsel detaylara odaklanıp, ses kuşağı ile
ilgili ayrıntılar üzerine çok fazla düşünmemek. Bu durumda sonuç
genellikle ya sesle ilgili teknik sorunların post prodüksiyonda
giderilmeye çalışıldığı, kabusa dönüşmüş bir süreç ya da problemler
aşılsa dahi sinematografik olarak bir tarafı eksik filmler oluyor…
Konuşmaya çekim hazırlıkları kısmından başlayacak olursak, kısa film
üretenlere, ses konusunda ön çalışma olarak neler yapmalarını tavsiye
edersiniz?
Can Ataç: Evet; özellikle amatör kısa film çeken gruplar arasında sıkça olur
bu. Ses sanki “bir şekilde” halledilir düşüncesi hakim. Oysa ki çekim esnasında
ses de en az görüntü kadar önemli. Filmin yarısıdır ses. Nasıl ki sahneler
SEKANS Sinema Kültürü Dergisi
Mart 2016 | Sayı e1 : 136-148
çekilirken görselde bir aksilik olursa anında “Kes! Tekrar alıyoruz.” komutunu
duyuyorsak sette, ses için de aynı disiplin söz konusu olmalı. Evet, post
prodüksiyonda tıpkı görüntü gibi ses de bir nebze “kurtarılabilir” ancak post
prodüksiyon aşaması seslerin veya görüntülerin kurtarıldığı aşama değil,
düzgün ve kaliteli elde edilmiş ham seslerin ve görüntülerin bir araya getirilip
filme dönüştüğü yer olarak görülmeli. Ön çalışma olarak sesçiler ile hem post,
hem prodüksiyon hem de tasarım aşamasındakiler, filmi planlama aşamasında
bir araya gelip nasıl bir yol izleyeceklerine karar vermeliler.
Bilge Miraç Atıcı: Öncelikle görüntü ekibi ile birlikte çalışılması gerektiğini
düşünüyorum. Karakterler, diyaloglar, planlar, devamlılık... Aslında bunca şey
bizim için de önem arz ediyor ve ona göre şekillenmemiz gerekiyor. Sonuçta
görüntü için ses başlığı altında hizmet veriyorsanız, ona uygun hareket
etmelisiniz. Aynı görüntü ekibi gibi, sahnelere göre ayrı hazırlık yapılmalı.
Planı bir focus puller (odak takibi yapan kişi) kadar iyi bilmek gerekli ki,
detaylar kaybolup gitmesin.
Osman Başaran: Aslında ses konusu basit gibi görünen ama bir o kadar
karmaşık ve en az görsel kadar etkisi güçlü olan bir konu. Maalesef ülkemizde
bunun değeri yeni yeni anlaşılmaya başladı. Bana göre sesin önemsiz
görünmesinin sebebi, dublajlı filmlerle büyümemiz ve bu durumu
yadırgamıyor olmamız. Hatta günümüzde hala sessiz çekilen ve daha sonra
stüdyo ortamında seslendirilen, izlenme oranı çok yüksek diziler var; Kurtlar
Vadisi gibi... Herhangi bir video kaydederken sesli çekmek biraz zahmetli ama
stüdyo ortamında yeniden seslendirmekten daha fazla masraflı değil
kesinlikle. Öncelikle önem verilmesi gereken konu, mikrofonlama ve kayıt
etme olmalı bence. Hiçbir zaman sadece bir mikrofona güvenilmemeli ve
mikrofonu düzgün bir AD yani analogdan dijitale dönüştürücü aracılığı ile
kayıt edilmelidir. Ses kameradan ayrı bir kaynağa kaydedilmeli ve farklı
mikrofonların farklı kanallara kaydedilebildiği bir sistem kullanılmalıdır.
Kamera üzeri mikrofonlar genelde alınan diğer sesleri eşlemek için referans
olarak kullanılır. Düzgün kaydedilmiş sesler prodüksiyonu birçok külfetten
kurtaracağı gibi çektiğiniz görüntünün etkisini kat kat artıracaktır. Genelde
stüdyolarda sesin düzeltilebileceğine inandıkları için, sahne sırasında arkadan
137
otomobil geçse dahi sahne kesilmez devam eder ve bu durum çektiğiniz
güzelim sahnenin gerçekçiliğine gölge düşürür. Oysaki set ekibindeki ses
teknisyeni en az yönetmen kadar kestik deme hakkına sahiptir bence. Fakat
ülkemizde bu durum ses teknisyeninin mikrofon tutan ya da kayıt cihazını
çalıştıran bir eleman olmasına dönüşmüştür. Sesle alakalı sorunlar genelde dış
mekan çekimleri sırasında yaşanır çünkü bütçelerin düşük olması yeni bir
sokak kurmanıza izin vermez ve siz de hali hazırda var olan bir sokakta sahneyi
çekersiniz fakat bu sokak sizin istediğiniz şekilde hareket etmeyebilir. Oysaki
yüksek bütçeli filmler veya dizilerde bu durum farklıdır yani her şey yeniden
inşa edilir ve istenmediği sürece hiçbir yerden araba geçmez, cam açılmaz,
insan yürümez veya konuşmaz çünkü o sokağı siz yapmışsınızdır ve siz
yönetirsiniz. ABD filmleri ve dizilerinin ses konusundaki başarısının altın
kuralı budur.
MT: Bütçelerin kısıtlılığını da göz önünde bulundurarak, küçük, orta
ve daha büyük ölçekli bütçeler için ses ekipmanlarının seçimi ve temini
konusunda neler önerirsiniz?
OB: Gerçek hayata yani Türkiye’ye, yaşadığımız koşullara dönecek olursak,
kendi film platomuzu kuramayacağımız çok açık fakat yine de ses kaydederken
dikkat edebileceğimiz hususlar var. Örneğin düşük bütçeli bir kısa film
çekiyorsanız en azından bir bilgisayar ve
500-600 TL’ye alabileceğiniz
4
mikrofon girişli bir ses kartıyla birçok sorunu aşabilirsiniz. Diyelim ki aynı
sahne içinde 3 kişinin diyaloğunu kaydetmek istiyorsunuz, bunun için 3 yaka
mikrofonu ve bir boom mikrofon kullanarak, ses kartının 4 farklı kanalından
giriş yapıp Logic, Garage Band, Cubase veya Ableton Live gibi herhangi bir
yazılım yardımıyla
4 farklı kanala kaydedebilirsiniz.
3 yaka mikrofonu,
kaydetmek istediğiniz kişilerin çene kısmının yaklaşık
20 cm altına
yerleştirilmeli ve boom mikrofon ise yakalardaki herhangi bir aksaklık ya da
sürtünmeden doğan hışırtıların olabilme olasılığına karşı her zaman hazır
bulunmalıdır. Yaka mikrofonlarının sayısı kişiye göre değişir fakat boom her
sahnede sabittir, hatta isterseniz birden fazla boom da kullanabilirsiniz.
Burada önemli olan, her kişi veya sesini kaydetmek istediğiniz nesnenin
birbirinden bağımsız kanallara kaydedilmesidir. Aksi halde bir mikrofondaki
138
aksaklık diğer sesleri de etkileyecek ve post prodüksiyonda kurtarılamaz hale
gelecektir. Bunun sonucunda sahne tamamen dublaj olacak ve emekleriniz
ziyan olduğu gibi filminiz de gerçeklikten uzaklaşacaktır.
BMA: Kesin olan bir şey var ki o da teknik detaylara hakim olmak. Tüm
ekiplerin aynı şartlara, aynı ekipmanlara sahip olması gibi bir imkan yok. Ama
çıkartılabilecek en iyi iş için en iyi ekipmanlara da sahip olmanız gerekmez.
Çok çok temelden başlayacak olursak, iki ana gruba toplayabiliriz. Elbette
mikrofonlar ve kayıt cihazları. Ön hazırlık burada önem kazanıyor. Sabit
planlardan oluşan bir çekim planı ya da örneğin bol aksiyonlu araba içi planlar
birbirinden çok farklı ihtiyaçlara sahip. Ekipman çeşitliliği elbette -fikren- en
kolayı. Her duruma uygun ekipman alma gücü oluşmadığında, birçok
senaryoda iş görebilecek, çoğunlukla taşınabilir odaklı sistemler kurmak
akıllıca.
Bilge Miraç Atıcı, Ekipman seçimi
İşte burada, az önce bahsettiğim teknik detaylara hakim olmak önemli.
Elinizdeki ekipmanın sınırlarını zorlayarak iş çıkartmak, o an çözüm üretmek
zorundasınız. Çok basit bir sistem kurarsak,
1 shotgun mikrofon,
2 yaka
mikrofonu, 4 kanallı bir taşınabilir ses kayıt cihazı ve temel aksesuarları hayati
öneme sahip. Bu noktadan sonrası sizin ekipmanların doğal sınırlarını
bilmeniz ve yetmediğini düşündüğünüzde bir üst klasmana yükselmeniz.
Ekipman parkurunun genişliği, farklı yelpazedeki ürünleri barındırıyor olması
139
ses ekibinin elini güçlendirecektir. O nedenle, zamanla, hem temel
bileşenlerin bireysel kalitelerini arttırmak hem doğal sınırlarını keşfederek
daha uyumlu çalışan sistemler kurmak hem de çeşitliliği arttırarak ihtiyaca en
uygun ekipmanı seçebilmek temel hedefimiz olmalı.
CA: Piyasada zaten herkesin dilinde olan belli başlı markalar mevcut. Ancak
bazı durumlarda, adını bilmediğimiz ve fiyat olarak çok ucuz gelen bazı
cihazların da en az pahalı olanlar kadar kaliteli çalıştığını gördüm. Ancak yine
de profesyonel ve kendini kanıtlamış olan markalardan olabildiğince
şaşmamak gerekli, eğer kaliteli bir iş çıksın istiyorsak. Ancak deneme-yanılma
ile ekipman belirlemek de bence kabul edilebilir, özellikle düşük bütçeli filmler
için. En nihayetinde ortada bir gerçek var: Bir ekipman, sizi yarı yolda
bırakmıyorsa ve iyi çalışıyorsa, o iyi bir ekipmandır. Diğer insanların ne dediği
önemli değil.
MT: Başarılı bir ses tasarımı için nasıl bir ekip oluşturulmalı ve görev
paylaşımı nasıl olmalı?
BMA: Öncelikle tüm ekip hedefe hakim olmalı. Filmin alt metinleri,
kurgusu, ritmi herkes tarafından biliniyor olmalı. Sonrasında yönlendirmeler
çok önemli. Ayrıca teknik anlamda da ses ekibi içindeki elemanların görev
tanımları kesinleştirilmeli. Dağıtılan görevler bir araya getirilirken de aynı
hassasiyet gösterilmeli ve beğenilmeyen, uygun bulunmayan, hatalı olan ne
varsa ilk fark edildiği anda çözülmeli, sonrasına bırakılmamalı. Ekipte kaç
kişinin çalışacağı, kimin hangi görevi yapacağı tamamen projeye bağlı. Ne
kadar kalabalık o kadar iyi diye bir önerme elbette yok. Bence ilk hareket
noktası uyum ve motivasyon. Kalabalık ama birbirinden habersiz, birbiriyle
uyumsuz çalışan büyük bir ekip istenilen işi çıkartma konusunda oldukça
sorun olacaktır. İşi yapmak için yeterli motivasyona sahip herkes dahil olmalı
ekibe. Farklı fikirler üretilmesi ve atlanması muhtemel ayrıntıları yakalamak
için ekibiniz olması şart.
OB: Başarılı bir ses post prodüksiyonu için görev dağılımı ve zamanlama çok
önemlidir çünkü ses post prodüksiyonu tek bir kişinin altından kalkabileceği
ya da zaman ayırıp yapsa bile her noktasına konsantre olabileceği bir iş değildir
140
yani bir ekip işidir. Öncelikle kaydedilmiş sesler görüntüden bağımsız olarak
stüdyoya gelir ve stüdyoda görüntü ile eşlenir, daha sonra işi yapacak ekip ve
yönetmen, yapımcı da dahil olmak üzere görüntüyü izler ve neler yapılması
gerektiğine karar verir. Görüntünün diyalog editlerini, ses tasarımını ve
miksajını yapan kişiler birbirinden ayrıdır ama birbirleriyle organize bir şekilde
çalışırlar. Öncelikle diyaloglar editlenir ve ses tasarımı yapılır, son olarak
temizlenen sesler ve eklenen sesler bir araya getirilerek miksajı yapılır. Bunun
dışında, surround gösterimler için ayrı bir 5.1 tasarım ve yetkili kurumlar
tarafından Dolby Digital miksajı yapılabilir.
CA: İşi bir bilene teslim etmek önemli. Burada bahsettiğim “bilen”, işte x adlı
programı yıllarca kullanan çevremizdeki tanıdıklar değil, o işi profesyonelce,
güncel bilgiye dayalı olarak yapan kişilerdir. Zaten ses konusunda iyi eğitimli
birisi, her türlü ses işleme programını veya her türlü kayıt cihazını kullanabilir.
Eğer özellikle bir programı tercih etmişse o yılların getirdiği el alışkanlığını
kaybetmemek içindir. Sette ise, çekimler sırasında ek seslerin, çevre seslerinin,
yedek seslerin ve oyuncuların seslerinin düzgün şekilde kaydedilmesi ve
sınıflandırılması hayati önem taşır. Profesyonel uzun metraj filmlerde bile
sınıflandırma olmadan kayıt alındığı için
“Yahu şu ses nerdeydi, almıştık
eminim!” diye başlayan ızdırap dolu günlere şahit oldum. Ses ekibi, post
prodüksiyon dahil, çekimlerden önce bir araya gelip toplantı yapmalı ve
izleyecekleri yolu belirlemelidir mutlaka. Her birey en yetkin olduğu veya
kendini en yetkin hissettiği görevde yer almalıdır.
MT: Çekimler sırasında en çok karşılaşılan problemler ve en sık
yapıldığını düşündüğünüz hatalar neler?
CA: Eğer ses üzerine konuşuyorsak en önemli problem, ses ekibine yeteri
kadar önem verilmemesidir. Birçok amatör yönetmen bunu yapıyor. Sesçi eğer
o anda seste sıkıntı olduğuna dair bir işaret veriyorsa yönetmen gerekli dikkati,
tıpkı görüntüde olduğu gibi, göstermelidir. Bir diğer sık yapılan hata,
ekipmanların çekim günü öncesi hazırlanmaması. Mikrofonun pili biter
mesela sette ve öylece kalırsınız. Birisi market aramak için arabaya koşar.
Teknik problemler de sık sık olur amatör ekiplerde. Bir örnek vereyim,
141
İstanbul'da bir çekim sırasında, sete bir sesçi geldi. Sözüm ona profesyonel
olduğunu iddia etti. Biz ona seslerin 48000 Hz sampling rate ile alınmasını
söyledik. Bir süre bize baktı ve tamam dedi. Sonra postta korktuğumuz
başımıza geldi ve seslerin 44100 Hz ile kaydedildiğini gördük. Ses ve görüntü
kayacak yani. Telefon açıp durumu belirttiğimizde kendisi bize “Bilgisayarda
çevirirsiniz abi ya bişey olmaz.” dedi. Biz de biliyoruz çevrildiğini ancak sen
neden işini doğru yapmadın, mesele bu. Kayıt cihazı veya kameranın
üzerindeki göstergeleri yorumlama, ses seviyesine bakma, kaç kanaldan kayıt
yaptığını bilme gibi temel ve hayati görevleri bile çoğu kişi ya bilmediğinden ya
da önemsemediğinden yerine getirmiyor.
Bilge Miraç Atıcı, Kayıt
BMA: Çok klişe olacaktır ama
“Postta toplarız abi” gerçekten can
düşmanımız bana kalırsa. Sorunu kaynağında çözmek en doğru olanı. O
çözümü üretme sırasında, daha önce sayılan ekipman ve ekip detayları önem
kazanıyor. Belki de en sık yaptığımız bir diğer hata, sıradaki plan için doğru
ekipman tercihleri yapamamaktır. Ayrıca görüntüde olan mesafe ilişkisini seste
de kurmalıyız. İzleyenleri yabancılaştırıp dışarda tutmak
-özellikle
istenmiyorsa- sonucu kötü yönde etkileyen bir faktör.
MT: Dublajın kaçınılmaz olması durumunda, stüdyo ortamının da
mümkün olmadığı koşullarda, iyi bir uygulama için neler yapılmasını
tavsiye edersiniz?
142
BMA: Kontrollü bir ortam şart, ancak bu ortam illa kayıt stüdyosu olmak
zorunda değil. Görüntünün çekildiği yerde ya da çok benzeri bir ortamda da
kayıt alınabilir. Ama dış etmenleri kontrol edebiliyor olmak önemli. Kayda
yansıyan en ufak problem post aşamasında dağ gibi önümüze çıkıyor.
Odağımızda görüntü olduğu için, görüntüyle uyumlu olan her yol mubahtır.
OB: Dublaj almanız gerekiyor ve sesten yalıtılmış bir stüdyonuz yoksa, sessiz
bir ev bulmanızı ve reverbü yani geri sekmesi az olan bir odada, en azından
düzgün bir mikrofon ve varsa ses kartı, yoksa sadece bilgisayar yardımıyla kayıt
almanızı öneririm. Eğer odada ses sekiyorsa, dublaj yapacak kişinin etrafını
başka kişiler yorgan veya benzeri bir emici madde ile çevreleyebilirler. İşe
yarıyor…
Osman Başaran, Dublaj
CA: Dublaj başlı başına bir alan. Eğer evde amatör olarak yapılacaksa bir ön
hazırlık şart. Mesela yankıyı en aza indirgemeniz lazım. Hayko Cepkin'in ilk
albümünde bazı şarkılarını masanın altına girip, üzerine bir çarşaf alıp
seslendirdiğini okumuştum bir yerlerde. Komik gelebilir ama amatör şartlarda
yankıyı en aza indirmenin iyi bir yolu. Seçeceğiniz mikrofon da önemli.
Diyelim ki sahne içerisinde iki kişi konuşarak kalabalık bir caddede yürüyor.
Buraya dublaj yapmanız lazım. Stüdyo, profesyonel miksaj gibi olanaklarınız
da yok. Amatör ruhunuza kulak verin ve çıkın sokağa, sahnedekine yakın
uygun bir yer bulun ve sesinizi orada kaydedin. Ambiyans da son derece önemli
çünkü seste. Bunlar haricinde pratik yapmak, senkronu oturtmak zaten
olmazsa olmazı bu işin.
143
MT: Foley için neler önerebilirsiniz? Profesyonel olmayanlar
tarafından başarılı foley çalışması yapılmasının güçlüklerini de
düşünecek olursak, çekim mekanlarında çekim öncesi ve sonrası sese
dair ne tür çalışmalar yapılabilir? İhtiyaç duyulan sesler başka hangi
yollarla sağlanabilir?
BMA: Görüntü için ses alanında oldukça başarılı, yakın bir arkadaşımın
güzel bir cümlesi var “Foley artist işidir” diye. Gerçekten de öyle. Profesyonel
olmak ya da olmamak değil mesele. Hayal gücünüzü kullanarak, ekranda var
olan görüntüye en uygun sesi yapmak zorundasınız. İnsan algısı görselle çok
kolay yönlendirilebilen bir hamur. Birebir aynı materyale sahip
olamayabilirsiniz, ama elinizde var olanları nasıl kullandığınız önemli ve
postta yapılabilecek bir kaç dokunuşla işinizi layıkıyla tamamlayabilirsiniz.
Çekim sırasında ses için kontrollü bir ortam yaratmak en gereklisi ancak
gerçekten zor olabiliyor. Set ekibinin kalabalıklığı, yönetmen direktif leri,
kamera, ışık ya da diğer tüm ekipmanların doğası gereği çıkarttığı sesler bir
anda kabusa dönüşebilir. Bu nedenle çekim sırasında iyi not tutup, gerekli
sesleri çekim sonrasında kaydetmek en mantıklı çözüm. Aslına sadık bir
şekilde alınan kayıtlar her zaman hayat kurtarıyor. Bu imkan sağlanamadığı
durumlarda, görüntüye uygun ortam seçilerek (stüdyo ya da açık hava) kayıtlar
yinelenebilir. Her işin ters gitmesi durumunda da, profesyonelce hazırlanmış
ses bankalarından seçim yapmak gerekecektir.
OB: Aslında en önemli hususlardan biri de, çekim sırasında mekanla alakalı
ayrıntılı ses kaydedebilmek yani mekanda bulunan ve ses üreten kapı, saat,
otomobil, musluk gibi mekanizmaları yakın mikrofonlayarak düzgün bir
şekilde kaydetmek stüdyo aşamasında sizi foleyin bir çok kısmından
kurtaracaktır ayrıca elinizde sahnenin orijinaline ait ses bankası da mevcut
olacaktır. Bunun dışında, hazır ses bankalarından da yararlanılabilir. Günümüz
teknolojisinde bilgisayar klavyelerinin tuşlarına atanan seslerle foley
yapılabilmekte ya da ses bankasından örneğin bir ayak sesi bulunup
kullanılabilmekte...
CA: Foley için çok güzel ses kütüphaneleri mevcut internetten satın
alabileceğiniz. Ya da web siteleri mevcut, hem ücretli hem ücretsiz. Amatör
144
çalışmalarda foley sesleri genelde ekip kendi üretmez. Bu tarz ses
kütüphaneleri çok işe yarar. Foley yapacağınız bir olayın gerçekte olsa nasıl ses
çıkaracağını önceden araştırmak gerekir. Örneğin gerçek bir tabanca
ateşlendiği zaman nasıl ses çıkarır? Eski Türk filmlerindeki tabanca sesleri ile
günümüz filmlerindeki tabanca seslerini hayalinizde canlandırın ve bir
karşılaştırma yapın lütfen. Bu arada, bazı istisna durumlar da olabilir. Absürd
komedi bir film çektiniz ve bir sahnede kafası kırılan bir adam var diyelim.
Oradaki kırılma sesi, seyirciyi güldürmek adına, bir tahtanın kırılma sesi
olabilir mesela.
MT: Kurgu aşamasında en sık karşılaşılan sorunlar neler ve mevcut
programlar profesyonel yardım olmaksızın ne tür ses hataların
giderilebilmesine olanak veriyor?
BMA: Galiba en büyük sorun, sahnede gördüğümüz mesafe, boyut, ağırlık
gibi fiziksel ilişkileri, kaydedilen sesin yansıtmıyor oluşu. Çekim şartlarının
zorluğu, teknik imkanlar buna neden olabiliyor. Bu tür algısal sorunları postta
çözmek her zaman kolay olmayabiliyor. Dijital dünyanın getirdiği avantajlar su
götürmez. Ancak elbette bir sınırı var. Gürültü temizliği, hasarlı kayıtların
onarılması günümüzde en çok yapılan işlemlerden. Çok büyük yatırımlar ve
profesyonel desteklerle inanılmaz işler yapılabiliyor. Tabi bu kaynaklara
erişmek ayrı bir planlama…
Bilge Miraç Atıcı, Diyalog edit
145
CA: Sese dair en çok karşılaşılan iki problem, arka gürültü ve yankıdır.
Amatör ekiplerde her zaman rast gelirsiniz şöyle bir diyaloğa: “Abi mikrofon
kablosu cızırtı yapmış, fonda gürültü var.” ya da “Buzdolabı çalışmış, farkına
varmamışız.” gibi. Günümüzde artık herkesin erişebileceği yazılımlar, çok
başarılı frekans analizi yapabiliyorlar. Belirli bir frekansta olan gürültüyü
bilgisayara gösterip, bu gürültüyü tüm seslerden çıkart diyebiliyorsunuz.
Ancak bu da tabii ki bir yere kadar. Yankı problemi de yani sesteki reverb
efektini temizlemek, yakın zamana kadar mümkün değildi. Ancak son
dönemde çıkan yazılımlar buna olanak veriyor. Güncel bilgileri sürekli takip
etmek gerekli.
OB: Aslında kurgulanmış görüntünün sesleri demek daha doğru olur ve
genelde diyalogların sıçraması dediğimiz sahneden sahneye geçerken
mikrofonun açı değişikliğinden kaynaklı ses değişimleri gerçekleşir. Bu durum
devamlılık algısını bozar ve en sık karşılaşılan problemlerden biridir. Bunu
çözmek, düzgün equalizer yazılımları yardımıyla ve biraz da emek vererek
mümkün. Bunun dışında sesi kaydedilemeyen veya kötü kaydedilen
mekanların atmosferlerini de ses bankasından ses bularak ve tasarlayarak
çözebilirsiniz.
MT: Sinematografik olarak filmin güçlendirilmesi için sesle ilgili
olarak ne tip uygulamalar kullanılabilir? Başka bir ifadeyle, ne tür
numaralar yapılabilir?
BMA: Hep tekrar ediyor olacağım ama vazgeçemiyorum, izleyene
hissettirilmek istenen duygu ne ise, görüntüye uygun olabilecek her durum, yol
mubahtır. Artık dijital sistemlerin desteğiyle çok kanallı miksaj işlerimizi
kolaylıkla halledebiliyoruz. Bankalardan ek sesler kullanılması, yeni sesler
üretilmesi, seviye ve equalizer otomasyonlarıyla kurgu ritminin güçlendirilmesi
sadece hayal gücümüz ile sınırlı.
OB: Ülkemizdeki yapımları ölçüt alacak olursak, sadece müzikle işi
götürürsünüz demem gerekir fakat tamamen boş bir sahnede yakılan bir
sigaranın çıtırtısının gelmesi bile sahnenin gerçekliğini artırır, foley ya da ses
tasarımı ile bir şekilde sahnelerdeki küçük objelere dokunmak
-seslerle
146
canlandırmak- gerekir. Bunun dışında sahne geçişlerinde sahnenin sesini bir
kaç saniye ya da daha kısa diğer sahneye aktarmak çok bilindik bir numaradır
fakat hala işe yarar. Fakat sesin güçlendirilmesi denilince sesleri çok fazla
duyurmaya çalışmak büyük bir hata olacaktır. Her şey belli bir denge için yani
kendi içinde tutarlı olduğu sürece çok sorun yaşamazsınız. Aslında işin asıl
kısmı nasıl düşündüğünüzle alakalı, çok saçma bir ses çok farklı bir işe
yarayabilir. Bir gofretin kırılma sesinin çalı çırpı sesinden yapılabileceği gibi.
Denemekten kaçınmayın ve sınırlı düşünmeyin derim.
CA: Sinematografi dediğimiz hadise, görsel bir hadisedir. Kamera, ışık ve
sahnenin bir araya gelmesiyle oluşan bir çeşit sanat. Eğer ses gibi diğer
tamamlayıcı öğeler de işin içine girerse buna mizansen diyoruz.
Sinematografinin güzel bir mizansene dönüşmesi için o sırada görünen
atmosferi destekleyen bir ses kurgusuna ihtiyacı var. Büyülü ve sisle kaplı bir
ormandan geçiyorsanız, uzaklardan gelen yankılı bir kuş sesi duymak
istersiniz. Ya da savaşmak üzere depodan silahlarını çıkartan bir adam
şarjörünü doldururken o sesi iyice işitmek istersiniz. Bu şekilde, bir sesçi
olarak filmin sinematografisine katkıda bulunmuş olursunuz.
MT: Ses tasarımını beğendiğiniz filmler hangileri?
BMA: No Country for Old Men (Coen Brothers, 2007) ve Hugo (Martin
Scorsese, 2011) diyebilirim.
CA: Macar yönetmen György Pálfi’nin 2002 yılı yapımı Hukkle filmi benim
ses tasarımında favorimdir.
OB: The Dark Knight (Christopher Nolan, 2008) bence oturup güzel bir
surround sistemden izlerken sesler sayesinde nasıl görüntünün içine
daldığınızın deneyimlenmesi açısından mükemmel bir film. Bunun dışında
yapıldığı yıllar ve teknolojik olanaklar göz önünde bulundurulduğunda Full
Metal Jacket (Stanley Kubrick, 1987) ses açısından bayağı iyi.
MT: Söyleşimize katıldığınız ve deneyimlerinizi paylaştığınız için çok
çok teşekkür ederiz…
147
OB: Bu tür konuların konuşulması ve ilerlemesi için yapılan her şeyin
yanındayım ve öğrenmekten de bıkmamak gerektiğini hatırlatmak isterim…
Bilge Miraç Atıcı (İzmir, 1990)
Ankara Üniversitesi’nde Elektrik-Elektronik Mühendisliği eğitimi almış olup, halen
Bahçeşehir Üniversitesi’nde Ses Teknolojileri Yüksek Lisans Programı’na devam
etmektedir. Müzik alanındaki çalışmalarının yanında, çok sayıda tanıtım filmi, kısa
metraj film, belgesel ve çizgi dizinin kayıt, ses tasarım ve final miksini
üstlenmiştir.
Can Ataç (Ankara, 1987)
Bilkent Üniversitesi, İletişim ve Tasarım bölümündeki eğitiminin ardından, ağırlıklı
olarak post prodüksiyon ve 3D alanındaki çalışmalarının yanı sıra, Hacettepe
Üniversitesi’nde Bilgisayar Animasyonu ve Oyun Teknolojileri Yüksek Lisans
Programı’na devam etmiştir. Çok sayıda kısa ve uzun metraj filmin post
prodüksiyonu, birçok animasyon filminin 3D modelleme ve animasyonunda görev
almıştır.
Osman Başaran (Samsun, 1982)
Ankara Üniversitesi ve Università di Teramo’da, Radyo Televizyon Sinema Bölümü
lisans programını tamamlamış, Galatasaray İletişim Teknoloji Müzik
Akademisi’nde kısa süre Ses Teknolojileri eğitimi almıştır. Müzik üzerine yaptığı
çalışmalar ile birlikte, kısa ve uzun metraj filmler, reklam filmleri ve çok sayıda
televizyon dizisinin dublaj kaydı, diyalog edit, ses tasarımı, müzik ve miksajını
yapmıştır.
148