DOSYA: SİNEMA ve ARKEOLOJİ
ARKEOLOJİ FİLMLERİ FESTİVALLERİ
VE GEDEON-PRODUKTION'UN
DUYGUSAL STRATEJİLERİ
Tom Stern
Çeviri: İlknur Beyaz
Archaelogy and the Media (ed. Timothy Clack ve Marcus Brittain; Left Coast
Press, 2007) içindeki “'Worldwonders' and 'Wonderworlds': A Festival of
Archaeological Film” başlıklı makalenin (sf. 201-219) ilgili bölümü seçilerek
çevrilmiştir.
1994'den bu yana, Kiel'de iki yılda bir düzenlenen CINARCHEA festivali,
arkeoloji filmlerini (yaygın olarak tanımlanan) uluslararası sahnede merkezi
olarak kuramlaştırıyor. Bu, ilk arkeoloji filmleri festivali olmamakla birlikte,
film yapımcıları, medya bilim insanları ve arkeologların, arkeoloji ve film
arasındaki ilişkiyi eleştirel olarak incelediği akademik bir sempozyumla
birlikte gerçekleştirilen ilk festivaldir. 1990'ların ortalarından beri, çok sayıda
bölge hakkında aralıklı makaleler, monograflar ve arkeoloji filmlerinin
temaları üzerine tezler yayınlanmıştır (klasik arkeoloji, tarih öncesi, Yakın
Doğu arkeolojisi, Eski Mısır, vb.). Online sempozyum broşürlerinde bir özet
verilmiştir: (link ).
Arkeoloji film festivali, yeni bir hadise değildir ve gerçekten de yirmi yıldır,
Avrupa kıtasının tamamında nispeten sıradan hale gelmiştir. Örneğin,
arkeoloji film festivali ARCHEO CINEMA, Kuzey Ren-Vestfalya Fuarı (2005)
kapsamında sahnelendi; bu, esasında yarışmanın olmadığı bir retrospektif film
gösterimiydi. Yine, Alman Arkeoloji Enstitüsü, Ekim 2005'te, İran arkeolojisi
veya onunla ilişkili filmlerin gösterildiği, tartışıldığı ve konuşmaların yapıldığı
SEKANS Sinema Kültürü Dergisi
Mart 2016 | Sayı e1 : 159-168
35 mm Persien isimli bir film gösterimi düzenledi.
1980'de Brüksel'de,
KINEON, filmlerdeki arkeolojiye odaklanan ve kaliteli filmlere ödüller veren ilk
arkeoloji filmleri festivaline ev sahipliği yaptı (birkaç yıllık bir aradan sonra,
festival
1994 yılında devam etti). 1986 yılında ise, Bordeaux'da düzenlenen
ICRONOS, yerel arkeoloji filmlerini inceledi ve ardından 1990'da uluslararası
lezzete sahip bir Fransız festivali olan Festival du Film d'Archeologique
d'Amiens sahne aldı. Aynı yıl, İtalya'nın Roverto şehrinde, her yıl düzenlenen
Rassegna Internazionale del Cinema Archeologico başladı.
Bunların ardından, Akdeniz ülkelerinin arkeolojisine odaklanan başka bir
film festivali olan AGON düzenlenmiştir. Belçika'da bulunan Musee de
Mariemont, 1998 yılından itibaren düzenli film gösterimleri sunmuş ve 1999
itibariyle, arkeoloji filmleri, İsviçre, Nyon'da düzenlenen Festival International
du Film d'Archeologique ile bir platforma sahip olmuştur. İstanbul Uluslararası
Arkeoloji Filmleri Festivali (1998) ve Oregon, Eugene'de düzenlenen Arkeoloji
Kanalı
- Uluslararası Film ve Video Festivaliyle, arkeoloji filmleri iyi bir
tanınırlık düzeyi yakalamıştır ve arkeolojinin medyada önemli ve (korkutucu
bir şekilde) büyük ölçüde tanınmayan bir boyutunu temsil etmiştir.
160
Europaische Förderation der Film Festivals über Archaologie und Kulturelles
Erbe (FEDARCINE [link] ), festivallerin belirli odak noktaları, ödüllü filmler ve
irtibatlar konusunda ayrıntılı bilgi sağlar. Verilen ödüller, büyük festival ödülü,
jüri özel ödülü, izleyici ödülü gibi çeşitli kategoriler altında değerlendirilir.
Geçmişte, Fransız yapım şirketi Gedeon, çeşitli arkeoloji filmleri festivallerinde
ödüller kazanmıştır ve başarılı stratejisini ince eleyip sık dokurken ihtiyatlı
davrandığı bilinmektedir.
İyi Arkeoloji Filmi? Gedeon-Produktion'un Duygusal Stratejileri
Hiçbir arkeologu yemek yerken izleme şansınız oldu mu? Bu soruyu
sorarken, arkeologlar ve kazı çalışanlarının işbirliğinin yüzeysel olarak
kutlandığı Alman televizyon dizisi Schliemanns Erben'de yine göstermelik
olarak düzenlenen son akşam yemeğini değil, Au-dela d'Angkor
(1999)
filminde iki arkeologun baget yediği kısa sahneyi kast ediyorum. Benim
zihnimde, bu iyi bir arkeoloji filminin karakteristik bir unsurudur: empatik
gözlem. Empati ve gözlem, arkeologlar ve işleri hakkında, aynı anda mizah ve
melankoli dolu olabilen görüşleri bildirmek için bir yol sunar.
Aşağıdaki analizin çoğu, Fransız yapım şirketi Gedeon'un Uncovering Lost
Worlds dizisine yaptığı katkılardan alınmıştır. Bu film çok sayıda ödül
kazanmış ve CINEARCHEA jüri üyeleri tarafından çok olumlu
değerlendirilmiştir. Yine de, Gedeon-Produktion'un başarısının ne üzerine
kurulmuş olduğunu tam olarak anlamak yararlı olacaktır. Malzemelerin
analizi, dört açıdan ele alınmıştır: arkeolojik çalışmanın sunumu, anlatı
yapıları, müziğin kullanımı ve geçmişin dahil edilmesi.
Arkeolojinin Sunumu
Gedeon filmlerinin merkezinde, arkeologların duyguları vardır. Arkeolog,
filmin özünü, yani geçmişin kalıntılarını araştıran, yorumlayan ve kendi
mesleğinden olmayanlara açıklayan ana figürü oluşturur. Temelde, göze
161
çarpmayan bir kamera, arkeologu kazı işlemi boyunca kayıt altına alır. Çok
uzun filmleme süresi, film ekibinin, yaygın uygulama olan keşifleri ve
heyecanlı anları yeniden sahneleme veya yeniden oynamaktan kaçınarak, ana
karakterin gerçek bir bulgu bağlamında gerçek duygularını çekmesini sağlar.
Kamera her şeyi kaydeder. Çaresizlik, şaşkınlık veya şansla, atık su kanalında
beklenmedik bir şekilde bir Roma destek kemerinin keşfedilmesi gibi önemli
bir şey gerçekleşirse, izleyici, olaylarda aktif bir rol oynar, 'içeriden biri' haline
gelir ve uygun subjektif deneyimi/tepkiyi yaşar.
İzleyiciden ayrı olan arkeolog, insan haline gelir ve bu şekilde anlaşılabilir.
Arkeolog her zaman ön planda olsa da, çalışma ve yorumlama süreçleri,
arkeologun bireysel kişiliğine indirgenmez. Aksine, Gedeon-Produktion'un sık
rastlanan bir özelliği, arkeolojideki ekip çalışmasının sergilenmesidir. Grup ve
bireyin güçleri arasındaki gerginlik, her ikisinin de farkına varılmasını sağlar.
Bu şekilde, belirli bir özne, araştırmanın disiplinlerarası yönleri arasında
kaybolur. Bu çelişki sayesinde, dünyevi masumiyet klişesi, yalnız çalışma veya
mücadele etmeyle ilişki içinde kendini gösterir.
Örneğin, Sur la trace des Celtes'de (Keltlerin Arayışı), saha arkeologu, Torc
gerdanlığının insani ilişkilerini araştırır. Kamera sadece tarih hakkındaki
tartışmayı gözlemler, fakat çok daha fazlasını kaydeder; arkeologlar doğrudan
kameraya bakmayarak, birbirleriyle konuşurlar. Ekip çalışması örnekleri, başka
yerlerde de görünür; kumar masasındaki arkeologlar, akşam brifinginde
buluşan arkeologlar veya önceki araştırmaların dahil edilmesi sırasında olduğu
gibi. Dolayısıyla izleyici, arkeolojiyi bir süreç ve kazının zamansal ve yapısal
yorumu olarak algılar. Kazı sırasında kullanılan bilimsel yöntemlerin
birçoğunu, meslek dışı kişiler için tanımlamak gerekir. Gedeon'un bakış açısı,
teknik konuları sunan ve abartan ve olayı daha etkileyici fakat anlaşılmaz hale
getiren daha ana akım üsluptan açık bir şekilde farklıdır. Örneğin, Zeugma
und Alexandria filmindeki jeomanyetik araştırmaların, izleyiciyi 'hafife aldığı'
aşikardır ve müzik de hareket sekanslarına göre planlanmıştır; teknoloji,
küçümseyici ve popülerleştirici bir mesafede iletilir. Anlatıcı, bilim insanını,
küçük düşürücü bir yorumla tanımlar: “Komik ekipmanları olan fantastik bir
162
Marslıya benziyor.” Gedeon-Produktions, araştırma sonuçlarını bilgisayarda
oluşturulan imgeler yoluyla görselleştirmesiyle, kendisini diğer arkeoloji
filmlerinden güzelce ayırır.
İskenderiye Feneri'nin sadece bir an için bir hayal gibi gösterilen
rekonstrüksiyonu, izleyicinin arkeologun yorumlayıcı uygulamalarında
imgesel bir katılımcı olmasını sağlar. Film müziğinin eklenmesi, yorumun
hayal kalitesini ve duygunu rolünü pekiştirir. Ayrıca, rekonstrüksiyon, merkezi
kavramsallaştırma tekniği olarak değil, sadece arkeologun önyargısını ve bakış
açısını göstermenin bir yolu olarak anlaşılır. Sur la trace des Celtes'de, bir
Kelt köyünün, kazı planından yükselen üç boyutlu bir rekonstrüksiyonu verilir.
Burada, imgeler, daha yaygın arkeoloji filmlerinde görülen steril bilgisayar
animasyonlarına sert bir şekilde tezat olan, kuş sesleri, horoz ötüşleri ve köpek
havlamalarıyla süslenir. Bu da eser ve izleyen arasında başlayacak olan duygusal
bağ diyalogunu destekler. İzleyici, aktif olarak düşünmeye ve şifresini çözmeye
zorlandığı geçmişle yüzleştirilir. Yüksek dozda sentetik, formüle edilmiş
imgeler, insanlar arasında bağlantı kurmakta önemlidir. La Memoire perdue
de l'ile de Paques'de (Paskalya Adasının Kayıp Anıları) elektronik 'biçim
değiştirme', taş idolleri birbirlerine akıcı bir şekilde sarar. Bu güzel ve basit
yöntem,
'Moai'nin
biçimsel-kronolojik
gelişimini,
izleyici
için
görselleştirmekte çok başarılıdır.
Gedeon filmlerinde gösterilen eser sunumları da diğer ekran arkeolojisinde
kullanılan klasik yöntemlerden farklıdır. Eserler, genelde, karanlık fakat
aydınlatılmış bir arka planın önüne tutarlı bir şekilde ve kasten yerleştirilir.
163
Gedeon, arkeologu veya restore edeni de karenin içine dahil ederek, bu eserleri
insansılaştırır. Eserler ele alınır ve sürekli olarak yeri değiştirilir. Bu, eserlerin
'varlığını' ortaya koyar ve onları anlamlı hale getirir. İzleyicinin çoklu anlamlar
ve ilişkiler üretmek için bağ kurduğu eserler bağlantısız değil, biçimsel olarak
nötr hale gelirler. Bu mekanizmaların hepsi, duyguları iletmenin tabii ki
sadece birer örneğidir!
Anlatı Yapıları
Gedeon filmlerinin anlatı stratejileri, özellikle arkeoloji araştırmasının
mevcut durumunu dikkate alması veya temsil etmesi açısından nettir.
Filmlerde, ilerleme, devamlılık ve bağlantı sunan sorular yönelten bir anlatıcı
veya yorumlayıcı vardır. Bu sorular, referans noktası veya özet olarak görev
yapar ve akabinde, arkeolog tarafından araştırılır. Böylece, anlatı, arkeolojik
konumu benimser. Gedeon filmleri, empatiyi yönelterek ve kolaylaştırarak,
izleyicinin arkeologun çalışmasına eşlik etmesini sağlar. Birçok yapımda, bu
'eşlik ederek bağ kurma', sanatsal yönetim ile daha da mümkün hale getirilir
(örneğin, Thierry Ragobert'in çalışmaları). Bir örnekte, kameraman, iki
arkeologun bir kanalizasyon sistemini keşfini, onlarla birlikte küçük kanalların
içinde sürünerek ve pis suyun içinde yürüyerek belgeliyor. İzleyici de orada,
onlarla birlikte oluyor.
Özne ve arkeolog, nadiren kameraya konuşurken, birbirleriyle sürekli
diyalog kuruyor. Geleneksel röportaj neredeyse yok oluyor. Eşlik etmenin, film
ekibinin düzenlenmesinde gerçekleştiği açıkça görülüyor. Arkeoloji kamera
için sahneleniyor ve kurgusal bakış açısıyla yeniden inşa ediliyor; fakat, gerçek
arkeolojik faaliyetlerin uygulanışı gösteriliyor. Ayrıca, su altı yazıtlarının kaydı
gibi karmaşık işlemlerde dahi, izleyici, özenle ve sabırla eşlik etmeye devam
ediyor ve böylece çalışmanın gerçekliğini ve ilişkili tartışmaları gözlemliyor.
Zaman, anlatı yapısının başka bir önemli unsurudur. Zamansal tema sıkça
vurgulanır ve sonuç olarak, zamanın baskısı endişe yaratmaz. Örneğin, dalış ve
su altı aktiviteleri sezonunun yakın zamanda sona ereceğinin, kötü hava
koşulları ve doğal tehlikelerin yaklaşmakta olduğunun veya geniş ölçekli inşaat
164
projelerinin sahayı tehdit ettiğinin altı çizilir. Alexandrie la Magnifique'de,
kazılar normal bir şekilde gerçekleştirilir, fakat arka planda, otoban yan yolları
ve birçok diğer inşaat gittikçe daha fazla dikkat çeker. Bunlar, izleyiciye artan
dış baskıları kurnazca hatırlatır. Zaman talepleri rahatsız edicidir ve kazıların
yaklaşan sonu, duygusuzca verilir. Bu duygusuzluk, film yapımcıları tarafından
bilinçli olarak yaratılır.
Müziğin Kullanımı
Film müzikleriyle izleyicinin duygusal uyarılmayı kasten kullanan daha
yaygın arkeolojik filmlerdeki geleneksel müzik süslemesinin aksine, Gedeon
filmleri, izleyicinin özgün duygusal dünyalar oluşturmasını ve geliştirmesini
amaçlayan, dikkatle seçilmiş orkestra aranjmanları kullanır. Partisyon, geçmişi
(arkeolojide şekillenmiş haliyle) izleyicinin dünyevi varlığına bağlayan empatik
bir araç olarak görev yapar. Bu, tüm Gedeon filmlerinin yeni besteler içerdiği
anlamına gelmemekle birlikte, bazılarında hiç müzik kullanılmamıştır.
Olağanüstü şekiller ve temalar betimleyen gizli mozaik zeminlerin üzerini
kaplayanları temizlemek ve fırçalamakla görevli olan kazı işçisi duygu
yüklüdür. Örneğin, Godard filmi Le Mepris'de (Nefret) bu duygu, Fransa'daki
kült statüsünün keyfini çıkaran Georges Delerue
(1963) tarafından
bestelenmiş bir partisyon ile ifade edilir. Film, odise destanı ana tema olmak
üzere, Yunan mitolojisine de gönderme yapar. Müzik, Thierry Ragoberts'in
film göndermelerini bilmeyen izleyicileri dahi etkiler. Delerue partisyonunun,
akan tempoyla uyum içinde tekrarı, arkeolojik çalışmaların rutinini ve
165
zorluğunu ifade eder. Müziğin kaçınılmaz etkisi, acı veren fakat yine de tatlı
melankolik etkileşimleri, izleyiciyi, gösterilen yerlerin yaklaşan tahribi
konusunda bilgilendirir. Bir zamanlar burada yaratılmış olan güzelliği, kendi
bağlamında ilk ve son kez eş zamanlı olarak görebiliriz. Saha, yok edilmek
üzeredir, fakat o anda yakalanır ve deneyimlenir. Alexandrie - La Septiene
Merveille du Monde'de (İskenderiye - Dünyanın Yedinci Harikası), arka
planda duyulan orkestra müziği, izleyicileri su altı arkeoloji dinyasına alan ve
geçmişi yeniden yaratmak amacıyla hayal güçlerini kullanmaları için onlara
ilham veren titreşimler, perküsyonlar ve obua tonlarından oluşur. Şen ve
vurgulu tonlar, gizem hissi verir. Görüntü ve müzik birlikte, izleyiciye geçmişle
mücadele etme yolunda, kendi rüyamsı yansımasının peşinden gitmesi için
gerekli boşluğu yaratır.
Benzer şekilde, Ile de Pagues (Paskalya Adası) filminin hüzünlü müziği,
eşsiz kültürleri kaybolduğu için yas tutan bir grup ada yerlisini içeren derin bir
melankoli sunar. Tüm örneklerde, izleyicinin empatisini sağlayan ve ortak
humanizmin tanındığı bir yaklaşım getiren müzik, bir anlam taşır. Aynı
şekilde, açıklamaların tonlaması, müziğe riayet eder ve gösterişsiz, cesaret
verici veya rahatsız edici olacak şekilde değişir. Anlatının sesi, müziğe uyum
sağlar. La memoire perdue de l'ile de Paques ve Sur la trace des Celtes'in
Hans Zischler'in anlatımının eşlik ettiği versiyonunda duyulabileceği gibi,
orkestral bir mizaca eşlik etmesi için bir solist nasıl seçiliyorsa, ses de böyle
dikkatli bir şekilde seçilmelidir. Dinlemek için fazla çaba gerektirmeyen, belirli
bir zamana ait olmayan ve güçlü müzikal bestenin vurgusu, sadece dikkat
çekilen kültürel eserlerin yabancılığını pekiştirmeye hizmet eden, tipik müzik
süslemelerine sahip, diğer arkeolojik filmlerin beceriksiz ton haritalamasından
sade ve tazeleyici bir şekilde ayrılır.
Geçmişin Aracılığı
Bir Gedeon yapımının kapanış sahneleri veya sonuçları, yüksek düzeyde
duygusaldır. Yorumcunun son sözleri, her zaman, arkeolojinin özünü iletmeye
çalışır ve bu öz de en iyi şekliyle trajedi olarak nitelendirilebilir. Zeugma filmi,
acil kazıların nadiren yeterince erken başlatıldığı suçlamasıyla bitiyor ve toprak
166
kullanımı taslaklarının, normalde, yürürlüğe konmadan uzun süre önce teklif
edildiği gerçeğini akıllara kazıyor. İzleyici, bir mirasın herhangi bir kısmının,
ortak bir insan geçmişinin geri alınamaz şekilde kaybını içerecek şekilde yok
edilmesi konusunda, hiçbir özrün kabul edilemeyeceğini anlıyor. Bununla
beraber, Zeugma'nın kapanış sahnesinde, gelen tehdidin eşiğinde, atalarının
mezarlığında son kez yürüyen yaşlı bir insana melankolik bir müzik eşlik
ediyor. Bu kişi, ellerini yukarı kaldırarak dua ediyor ve sonra acı dolu bir
ifadeyle, son bir kez doğrudan kameraya bakıyor; (sonda gösterildiği şekliyle)
sert ve merhametsiz bir suçlamayla sonuçlanan yavaş bir çekim. Bu
performans, geçmiş, gelenek ve memleket konusunda (genelde ihmalkar olan)
haberdarlığımızı kurnazca sorguluyor.
İnsancıl tavır, şiirsel ve kırılgan melankoli, diğer varlıklarla empati, Gedeon
yapımlarını, yüksek teknoloji uygulamalarıyla şov yapan daha ana akım
arkeolojik filmlerden ayırır. Böylece Gedeon, içeriksiz bulgular ve diğer olgucu-
olumlayıcı anmalarla ilişkiden kaçınır. Diğerleri, gazetecilere özgün bir şekilde,
bulgunun şu anlığına çekilirken, Godeon filmleri, daha geniş felsefe sorularını,
insan kimliği sorunlarını ve insanlığın yaradılışını sorgulamaya çalışır.
Kültürel mirasın kaybolması ve harap edilmesi hissi Gedeon filmlerinde
sürekli olarak vurgulanır, izleyiciler, arkeologların duygularına tanık olurlar,
örneğin yağmalanmış bir tapınakla karşılaşıldığında kaygı, başın iki yana
167
olumsuzca sallanması, keder ve çaresizlik dolaylı olarak verilir. Arkeolog ve
izleyiciler, neredeyse gözyaşına boğulur. Filmde böyle duygusal bir ilişki yaygın
değildir ve her zaman bir kamu teşebbüsü olmuş olan arkeoloji için şaşırtıcıdır.
Arkeoloji, ulusal gazetelerde haber yapılır ve kafelerde tartışılır, yerel
restoranlar kazılara katkıda bulunur ya da onları şevkle izler. Peki, arkeologlar
çalışmalarını kim için yapmalıdır? Gedeon filmleri buna, insancıl bir
yaklaşımla cevap verir; arkeolog herkes için çalışır, o bir kamu çalışanıdır. Bu
filmlerin doruk noktasındaki anlatı, duygu yüklüdür. 'Entegrasyon', 'bilgi
açlığı' ve 'insan mirası' gibi ifadeler ve terimler, klişedir. Bazen olumlu bir
mesajla rahatlamak gerekir; örneğin, bir arkeolojik koruma bölgesinin
kurulması veya genelde özel eserleri ilk kez gören vatandaşların zafer
gösterisinin eşlik ettiği, bir kültürel miras parçasının iadesi. Duygusal açıdan
uyarıcı olan bu son geçişlerde (melankoli veya zafer), filmler büyüleyicilik ve
zarafet, hassasiyet ve incelik yanında seçicilik, kararlılık ve protokol için de
alan yaratır. Sanatın bu hassas temel bileşenleri, görüntüleri, metaforu ve
felsefeyi birleştirir.
Ek
2003 yılından bir Gedeon yapımı olan Quest for the Lost Pharoah, Uncovering
Lost Worlds dizisindeki diğer arkeolojik filmlere kıyasla, birçok açıdan göze çarpar
ölçüde farklıdır. Listelenen niteliklerin herhangi birini içermeyen ve bu dizinin
antitezi olmayı etkili bir şekilde başaran bu film, esasen farklıdır; kendi kendisini
övme, gereksiz bilgisayar animasyonları, duygusal tonu yönelten klişeler, Playboy
tarzı seks albenisi, gizemli sahneler/keşifler ve tek bir arkeologun çalışması. Amerikalı
Discovery Channel için üretilmiş olan film, ABD pazarının ihtiyaçlarını yansıtır;
bununla birlikte, bu yapım şirketinin arkeolojik yayınının sadece kendi inançlarından
değil, pazar trendleri ve isteklerinden de yola çıktığını gösterir. Bazı Avrupalı
izleyiciler, arkeologlar ve/veya özneleriyle empati kurmak istediğinden ya da buna
hazır olduğundan, bu anlayış arkeoloji için iyi haber anlamına gelir.
168