Kieslowski Ya Da Maddeci Teoloji

kieslowskislavoj žižek

encore yayınları                                       

2009/111 sf.

Nagihan Konukcu

Hayattaki en büyük korkusu ‘kabul görmek’ olan bir adamın kitabı karşınızdaki. Bir yüzü Lacan’a, bir yüzü Hegel’e dönük söylemlerinin orijini bu defa KieslowskiDekalog’larının On Emir’le olan bağlantısı/bağlantısızlığı ile kendi iç göndermeleri, birinin diğerini türetmesi ya da belirsizleştirmesi bağlamında yaptığı sunum ile söze girer Zizek. Bu kitabın yazılış nedeninin salt Kieslowski’yi, onun sinemasını ya da sinemasallığını irdelemek olmadığı ortada. Tümevarımcı bir yöntemle, dinin gerçekliğini belli tinsel ve dogmatik inançlardan değil, hümanist boyutunu saklı tutmak koşuluyla sistemlerin politik, ekonomik ve psikanalitik tabanından güç alarak kazandığını ispata girişen Zizek, bunu da en somut şekliyle, tanrıyı kişilikleştirerek aramızda dolaştırmak suretiyle Kieslowski’nin yaptığının altını çizer bir bakıma.

Kitabın hemen tüm bölümlerinde Kieslowski filmlerindeki benzeş konular, karakterler ve roller üzerinden başka sinema yapıtlarına ilişkin sunduğu örneklemlerle Zizek, insanın hayattaki seçimlerinde ahlak-etik, zayıflık-güç, görev-amaç-yaşam, seksüellik-politika-psikoloji eksenli bir hat üzerinden gittiği yolları betimler. Referans aldığı filmler yoluyla gerçekliğin ve insanın seçimlerinin değişkenliğini ortaya koyarken, Kieslowski filmlerinde ise ortak yapıdaki karakterlerin bakış açılarının değişmesi ile gerçekliğin ve seçimlerin sadece görecelik kazandığını gösterir. Üç Renk Üçlemesi, Veronique’in Çifte Yaşamı, Aşk Üzerine Kısa Bir Film, Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, No End gibi Kieslowski sinemasının mihenk taşı filmlerinde kadın-erkek bakışını ters köşeye yatırarak, birinin diğeri üzerinden varolma ya da ortadan kalkma biçimlerini tartışır. Ancak Zizek’in söz konusu ettiği filmlerin öykülerinin ve bunlara eklemlediği yorumların ardından sizi rahat bırakacağını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü KantKleist ve Freud gibi isimleri anmamak ve onların fikirlerine de yer vermemek olmazdı. Bu yüzden bu kitabı ayaklarınız yere basarken ve noktasına virgülüne okumanızda fayda var. Kaldı ki bir kitabı öncelikle son sayfalarına göz atarak okuma alışkanlığı olanlar için, notlar bölümü bile içeriğin neler vaat ettiğine dair bir öngörü sağlayabilir.

Kieslowski sineması insanın ve tanrının seçimleri arasındaki karşıtlıkların üzerine kuruludur. Kieslowski’nin senaryo ve filmlerindeki farklılığı besleyen de görüntünün hayata geçişinde bu ilişkilenmenin yarattığı gerilimdir. İşte bu yüzden kitabın sarsıntısı da kısa ama şiddetlidir.

Özetin özeti: Kırmızı’nın ardından olta-kitap eşlikli bir yaşamın tercih edilmesinin sırasıdır deyip inzivaya çekilen Kieslowski, filmlerinde gösterdiklerini bu defa kendisi deneyimler. Ancak talihi filmlerindekinden çok da farklı olmaz, kendi kendisinin tanrısı olma erdemini boşa çıkarır. Film çekmeden hayatta kalamamıştır; çünkü son emre kulak vermemiştir: ‘Benden başka Tanrın olmayacak!’