Sinemanın Arkeolojisi

sinemanin arkeolojisic. w. ceram

agora kitaplığı                            

222 syf.

nagihan konukcu


Önsözünde de not düştüğü gibi sinemanın teknolojik anlamda doğuşu eksenli arkeik bir çalışmaya girişen kitap, sinemanın teknik tarihini –bir anlamda bu yeni sanatın tarih öncesini ve ilk yıllarını– mirasçısı olduğu koşulları yaratan kültürel öncüller üzerinden görsel bir arşiv eşliğinde gözler önüne seriyor. Bu bağlamda kitabın kuramsal olmaktan öte “belge”sel bir kaynak olma kaygısı güttüğü söylenebilir.

 

Daha ilk bölümünde sinemanın kavramsal olarak bile ülkeden ülkeye farklı kültürel kodlara denk düştüğüne yapılan vurgu, ilerleyen sayfalarda fotoğrafik görüntüyü gerçekliğin “hareketli görüntüler dizisi”ne dönüştürme yolunda gösterilen çabaların ortak bir dile evrilmesi noktasında önemini yitiriyor. Bir icadın kendinden öncekinden biraz daha geliştirilmiş ve kimi zaman sadece kopyalanmış olması (İngiliz optikçi Robert William Paul’ün Edison’un icadını yeniden üretmiş olması gibi, syf. 162,163) yoluyla sinemayı endüstriyel bağlamda kozasından gitgide çıkaran girişimler kronolojik bir sıralamaya sadık kalması ile de zihnimizdeki tarihsel sürecin gelişimine katkı sağlıyor. Kitapta sözü geçen ilk icatların, sinemanın gelişiminde birincil derecede rol oynayan kişilere dair çizilmiş portrelerle birlikte verilmiş olmasıyla da “kameralı adam”ın gerçekliği keşfi, efsane olmaktan çıkarak ilk başta sanatsal ve giderek ticari bir pratik haline geliyor.

 

Yazar, sinemayı “dikiz eğlencesi” kimliği bir yana, içinde dönemin siyasal, toplumsal ve sınıfsal koşullarına dair ipuçlarına da yer bulan bir sanat formu oluşu çerçevesinde betimlerken eğitsel ve anlatısal özelliklerinin altını da çiziyor. Diğer yanda fotoğraf ve görüntü arasındaki özgül farkların algılanamamış olmasının yarattığı eksikliği tarihi ve teknolojik evrim bazında doldurma görevini de üstleniyor.

 

Son sayfalarda geniş yer bulan ve kitabın üzerinde temellendiği çok sayıda kaynakçanın varlığı da dikkat edici. Ancak yazarın incelemeleri sırasında çok sayıda hatayla karşı karşıya geldiğini dillendirmesi referans gösterilen tarihlere ihtiyatlı yaklaşılması gerektiği telkinini de beraberinde getiriyor. Bu ve daha fazla kaynakçaya doğrudan ulaşma şansımız olsaydı eğer, bizim de yazımızın sonuna ekleyebileceğimiz düzeltiler olacaktı hiç kuşkusuz.

 

Sinemanın tarih öncesi ve bugün geldiği nokta arasında bu 222 sayfadan da fazlasının olduğu/ olması gerektiğinin bilgisiyle ayracımızı, sinemanın endüstriyel anlamda doğuşunun öyküsünde bırakıyoruz.