SÖYLEŞİ: UMUT ÖZDEMİRCİ İLE YARDIMCI YÖNETMENLİK ÜZERİNE

 

Özgür Erdi Akbaba

 

Umut Özdemirci’yi kamera arkasındaki yardımcı beyin, sinemanın gerçek emekçilerinden diye adlandırırsak yanlış olmaz diye düşünüyoruz. Russell Crowe’un başrolünü oynadığı ve yönettiği Son Umut (Russell Crowe, 2014) filminde büyük bir deneyim yaşadı. Uluslararası bir iş olan One Night in İstanbul (James Marquand, 2014), Annemin Şarkısı (Erol Mintaş, 2014), Çekmeceler (Caner Alper, Mehmet Binay, 2015) ve ses getiren yerli yapımlardan Organize İşler: Sazan Sarmalı (Yılmaz Erdoğan, 2019) filmlerinde yine kamera arkasındaydı. Ayrıca son dönemlerde dijital platformlarda dikkat çeken Bir Başkadır, Atiye, Yeşilçam, 10 Bin Adım gibi çok beğenilen projelerde de görev aldı. Kısa bir zaman diliminde güçlü projelerde yer almanın doğru zamanda doğru işleri başarıyla yürütmek sayesinde gerçekleştiğini düşünerek Umut Özdemirci’yi tanımak istedik. Söyleşimizi kabul edip bizi kırmadığı için teşekkür ederiz.

 

Resim1

 

ÖEA: Sinema ile yolunuzun kesişmesi nasıl gerçekleşti?

 

UÖ: Dawson’s Creek dizisi ile başladı diyebilirim, dizideki ana karakterimiz sinema-televizyon okuyup sektöre atıldıktan sonra 2 yıl içinde ünlü bir yönetmen ve esas kızların vazgeçilmez, kötümser ama karizmatik sevgilisi olup çıkıyordu. Ben de o zamanlar yeteri kadar grunge dinlediğim ve Trainspotting (Danny Boyle, 1996) filminden ezbere replikler bildiğim için bana uygun olduğunu düşündüm. Hem kızları hem de entelektüel çevreyi etkilerim, diye bir düşünceye sahip 17 yaşında bir çocuk başka ne isterdi ki?

Sinemada çalışmanın benim için vazgeçilmez tarafı her işin farklı olması: ekip, mekânlar… Her işte yeni bir şey öğrenmeye, yeni bir hikâye duymaya en açık alan olması diye söyleyebilirim.

 

ÖEA: Yardımcı yönetmen ne yapar? Ders kitaplarındaki tanımın dışında bize neler söyleyebilirsiniz? Yardımcı yönetmenlik görevi ne kadar önemlidir? Genç yönetmen adaylarına kariyerlerinin başlangıcında yardımcı yönetmenlik önerir misiniz?

 

UÖ: Yardımcı yönetmeni, yönetmenden sonra görüntü yönetmeni ile seti paylaşan biri olarak düşünüyorum. Görüntü yönetmeni teknik ekibin başıysa, yardımcı yönetmen de setteki diğer tüm ekiplerin başındaki kişi olarak görülebilir. Setin düzgün ilerlemesini, çekim programına uyulmasını, oyuncuların hazırlığını, sanat, set vb. tüm ekiplerin koordine bir şekilde hareket etmesini sağlayan reji ekibinin başı olarak görev alıyor.

Sette ekip yönetmenin yanı sıra iyi bir iletişim becerisi de olması elzem elbette. Setin kaotik ortamında -illa ki kaotik bir yere doğru evriliyor- uzun saatler çalışmanın sonucunda yorulmanın da etkisiyle set insanları tartışmayı hiyerarşik baskı unsuru haline getirebiliyor. Böyle anlarda iyi bir yardımcı yönetmenin “5 dakika ara” demesi bile setin o anki durumunu pozitife döndürebiliyor. Kanımca, bir çekim programı yapmanın yanında, iletişimi güçlü bir yardımcı yönetmen her setin altından kalkabilir.

Yönetmen olmak isteyenler için; evet, yardımcı yönetmenlikten yönetmenliğe geçiş Türkiye’de çoğunlukla uygulanan bir sistem. Fakat bunun yönetmenlik isteyen bireyin tercihleriyle ilgisi olduğunu düşünüyorum. Işıktan, kameradan, setten, kostüm gruplarından da yönetmenlik mesleğine geçiş yapanlar var. Yegâne önerim hiç sete çıkmadan yönetmen olmamak üzerine olabilir. Kâğıtta yazılan her şey kamera önünde gerçeğe dönüşmeyebiliyor ya da farklı şekilde gözükebiliyor. Bunun önüne geçmek için set tecrübesi çok önemli.

 

ÖEA: Türk sinemasının son yıllarda uluslararası film festivallerinde görünürlüğünün artmasıyla yükselişe geçtiği konuşuluyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

 

UÖ: Ben çalıştığım alanda festival filmleriyle haşır neşir değilim, yabancı platformların Türkiye’ye girmesiyle, kaliteli iş gücü ve yabancılar için ucuz yapım masrafları sayesinde Türkiye’deki film sektörünün büyüyeceğini söyleyebilirim, en azından 5 yıldır benim gözlemlerim bu yönde. Festivale gitmeyeli çok oldu, bu yüzden buna fason bir cevap vermek istemem. Türk sineması hakkında yorum yapamayacağım.

 

ÖEA: Son Umut filmiyle uluslararası bir projede yer aldınız. Uluslararası büyük bir prodüksiyonda yer almak hangi farklı deneyimleri kazandırdı?

 

UÖ: Profesyonellik. Yabancı ekiplerin gerek sendika kuralları gerekse güvenlik önlemleri bize nazaran daha nitelikli. Daha doğrusu, bizim film setlerimizde de yeteri kadar önlem var ancak olay uygulamaya geldiğinde çoğunlukla hiyerarşi nedeniyle kontrol edilmediğini düşünüyorum. Setlerdeki kuralları uygulayacak kişiler yapım grubunun içinde yer alıyor, bu durumda sözlerini yapımın aleyhinde kullanmaları her zaman mümkün olmuyor. Yabancı setlerde -benim çalıştıklarım- teknik takip yapan ekip bağımsız ve bu sayede elbette daha iyi bir kontrol sağlanıyor.

Bireysel olarak çok daha rahat olabileceğimi bana fark ettiren yabancı setler oldu. Türk yapım şirketleriyle çalışırken çok daha panik ve hızlı davranmayı koşullu olarak kabul ediyorum. Oysa güneş, ne olursa olsun belli bir saatte batacak, neyi ne kadar hızlandırabileceğimiz ancak eldeki imkânlara bağlı. Son Umut’taki yabancı şefim Scott LoveLock’un dediği gibi: “Endişelenme, nasılsa bu nihai kurgu değil.”

 

Resim2

 

ÖEA: İlerleyen zamanlarda Umut Özdemirci’yi sinema sanatının ve üretiminin hangi cephelerinde göreceğiz?

 

UÖ: Profesyonel anlamda reji koordinasyon olarak görev yapıyorum, bu görevden emekli olurum diye düşünüyorum. Yazdığım ama çizilmesi için bir ortak aradığım çizgi romanlar yaratıyorum, en azından deniyorum. İstanbul dışında ikamet etmek en iyi seçimim oldu. Yaklaşık 3 yıldır, çalışmadığım zamanlarda büyük şehirden uzaktayım. Benim için toprakla ilgilenmek yönetmen ve oyuncularla ilgilenmekten çoğu zaman daha keyifli.

 

ÖEA: Bir sinema emekçisi olarak, sizin için film çekimlerinin en zorlu kısmı hangi aşamadır ve neden zordur?

 

UÖ: Bir set günü için:

Dış/Gece - 2 Sayfa - Kış: Karların içinde iki araba hızla ilerler, biri kavşağı dönerken diğeri hızını alamaz ve şarampole yuvarlanır. Araba tam patlayacakken erkek kahramanımız arabadan sürünerek çıkar, üstü başı yara içindedir.

Bu, yazdığım sahneyi çekmek; hava şartları, güvenlik, fazla tekrar almanın zor olması, dublör kullanımı ve ekstra ekipman sebebiyle benim için ve çoğu set ekibi için sanırım oldukça zorlu olurdu.

Tüm yapım süreci içerisinde en zorunun senaryoda son anda yapılan revizeler olduğunu söyleyebilirim. Her şeyi ayarladıktan sonra bir anda zeki senaristin aklına gelen ve tüm dekupajı değiştirecek aksiyon ve diyalog değişiklikleri olabiliyor. Emin olunuz ki her zaman revizyon olur.

 

ÖEA: Yer aldığınız herhangi bir projede sizi zorlayan bir sahne/sekans yönetimi anınızı paylaşır mısınız?

 

UÖ: Taken 2 (Olivier Megaton, 2021) filminde reji-2 olarak çalışıyordum ve Eminönü’nde bir iş gününde yaklaşık 300 yardımcı oyuncu, 8 tane prop araba ile yağmurlu bir havada setimiz vardı. Kalabalık kontrolü, telsizden gelen anlamadığımız anonslar, yolları kapattığımız için Eminönü esnafının ve halkın haklı sabırsızlığı… O güne bir daha dönmek istemem. Yönetim konusunda çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyeceğim, ama sahne çekildi ve bence iyi oldu.

 

ÖEA: Sanatsal bakış açısıyla, Türk sinemasını nasıl tanımlarsınız?

 

UÖ: Gerçekten tanımlayamam. Yapmak istemediğim için değil, yapamayacağım için. Türk sineması beni işe aldığı müddetçe içinde olacağım için mutluyum.

 

ÖEA: Klasik Sekans sorusu olarak, sevdiğiniz filmleri ve yönetmenleri merak ediyoruz.

 

UÖ: Defalarca izlediğim Star Wars (eskiler, en eskiler) ve The Godfather serileri benim için farklıdır.