ANKARA GALASI BEKLENİYOR!

 

YÖNETMENİNİN DİLİNDEN BİR KISA FİLM YOLCULUĞU:

“AV”

 

İlker MUTLU

 

AV afis

 

İkinci kısam Gölgeler’in üzerinden hayli zaman geçmişti ve aslında bir uzun metraj çekmenin olanaklarını arayıp duruyordum. Şair, tiyatrocu ve yönetmen Salih Temiz’le gayrı resmi bir ortaklığımız çoktan oluşmuştu. İntermet üzerinde birlikte programlar yapıyor, projeler üretip duruyorduk. Onun kısası Görsem Seni ve Rize’de çektiğimiz arıcılık belgeseli üzerine hayli uğraşmıştık. Ortaklığı resmileştirmek her zaman aklımızdaydı.

 

O arada geçtiğimiz yaklaşık iki yıl boyunca Samsun Atakum Belediyesine ait ATATV’ye çektiğim Fenerin Büyüsü adlı programa, pandemi nedeniyle ara vermiştik. Bu programa Samsun’da sinema ile ilgilenen her yaştan insanı çıkarıyordum. Bir bölümde de daha önce Fuat Yılmaz’ın Ayakta Kal adlı internet dizisinde birlikte çalıştığım, oyunculuğu seven ve bu yolda bir yerlere gelmeye çabalayan üç arkadaşımı konuk etmiştim: Cemalettin Solar, Şahin Saydereli ve Mustafa Uyar. Samsun’dan çalışmanın zorlukları üzerine bir saati aşan bir program olmuştu. Çıkışta, her birini ayrı ayrı başrolüne taşıyacağım üç proje sözü verdim onlara.

 

Foto1

 Fenerin Büyüsü program dekoru önünde, ilk dönem çekimlerindeki oyuncu kadrosu ile.
Soldan sağa Cemalettin Solar, Mustafa Uyar, Şahin Saydereli ve ben, İlker Mutlu.

 

Buna çok sevindiler ve dağıldık. Şakayla başlayan iş ciddiye döndü ve harıl harıl üç ayrı hikaye arayışına girdim. Kafamda bir sürü öykü vardı elbette, ama hiçbiri bu üçlüye uygun değildi.

 

Derken üç yıl kadar önce çıkardığım hacimli romanım Gölgeni Ardına Al’a bakmak geldi aklıma. Roman, her birinin ayrı ayrı hikayesi olan onlarca kahramanı bir araya getiriyordu. Bunlardan bazılarının bu üç dostumun tip ve karakterlerine uyduğunu fark ettim ve üç hikayeyi tekrar ele alarak romandaki bütünlüklerinden kopardım. Yıllardır kurduğum Gölgeni Ardına Al uzun metraj hayalini parça parça gerçekleştirebilirdim belki böylece.

 

Mustafa Uyar’ı başrole taşıyacağım yan öykü Ufuk ile Perşembe idi. Nisan başında yazmaya başladığım senaryo son şeklini ancak Mayıs başında almaya başladı. Bu şekliyle yedi karakter içermekteydi öykü: Mustafa‘nın oynayacağı Kadir’den başka Hıdır, Mustafa, Ufuk, Kadir’in beş ve on beş yaşındaki halleri ve bir babaanne. Hıdır ve Mustafa vardı elimizde: Şahin Saydereli ve Cemalettin Solar. Salih Temiz, daha önce Görsem Seni’de oynattığı teyzesini babaanne rolüne düşündü. O da reddetmedi. Kadın başrol Ufuk için en başından beri aklımda daha önce sahnede seyrettiğim tiyatrocu Ebru Müjde vardı. Hiçbiri oyunculuktan gelme olmayan diğer oyunculara oyun verme açısından da bana yardımı olabileceğini düşünüyordum. Ama o esnada İstanbul’daydı ve bacağıyla ilgili bir rahatsızlığı vardı!

 

Yaz aylarında rahat rahat çekmeyi düşünüyordum filmi. Bir an önce başlamamız gerekiyordu. Bir arkadaşım, daha önce Fenerin Büyüsü’ne de çıkardığımız, tiyatro deneyimi de olan, Ebru’nun da kefil olduğu İngilizce öğretmeni Nazlı Namlı’yı önerdi Ufuk için. Nazlı’ya senaryoyu gönderdik. Bizi bekletmedi ve iki gün içinde geri döndü. Ufuk’u da bulmuştuk.

 

Foto2

Başroldeki Nazlı Namlı beni vurmaya kadar götürdü işi!
(Bu arada dikkatli bakanlar kafamın yarık olduğunu görürler)

 

Çocuk oyuncuları yeri geldiğinde nasılsa ayarlarız diyerek okuma provalarına başladık. Diğer arkadaşlar bir şekilde ezber ve rolü yorumlama konusunda iyiydiler, ama başrolümüz Mustafa Uyar’da zaman zaman sıkıntı yaşıyorduk. Mustafa diyalogsuz sahnelerde çok iyiydi, ama ezberi kötüydü. Tutuktu. Neticede rol onun için yazılmıştı ve tipine de birebir oturuyordu. Onda direnmeye kararlıydım.

 

Foto3

İlk ekip okuma provasında.

 

Yönetmen yardımcısı olarak daha önce Samsun Sinema Topluluğu’nda tanıştığım ve bir kısasını gösterdiğimiz, Fenerin Büyüsü’nün de ilk bölümüne konuk ettiğim, daha henüz on beş-on altı yaşlarında olmasına rağmen kendi kendine filmler çeken, kurgulayan, geleceği parlak kızımızı seçtik. Deniz, çekimlerin ilk dönemi boyunca bizimle birlikteydi. Sonra Fransa’dan kazandığı bir bursla Paris’e, sinema okumaya gitti.

 

Foto4

İlk iskele çekiminden.
Kameraya gülümseyen, Deniz Mıdık’ı Paris'e sinema okumaya yolladık.

 

Çekimleri niye ilk dönem, ikinci dönem diye ayırdığımı birazdan anlayacaksınız. Okuma provaları, rollerin oturtulması ve ezber (bence!) tamamlanır tamamlanmaz, Haziran başında çekimlere giriştik. Kadir’in dayak yediği sahneyi, Hıdır’ın Kadir’i ikna konuşmasını ve orman sahnelerini bir gün içinde toparladık. Müthiş mutluydum. Bu kısımların tamamlanması, filmin üçte birinin bitmesi anlamına geliyordu.

 

İskele sahnesine gelmiştik. Bunun için pırıl pırıl bir hava istiyordum. Bunun için biraz beklememiz gerekti. Birkaç gün sonra o havayı yakaladık. Bir taraftan da filmin ikinci yarısını kapsayacak olan psikolog sahnesi için bir muayenehane arayışındaydık ve o gün de uygun bir yazıhane bulunduğu haberi geldi. Müthiş keyifliydik.

 

İskele sahnesi, Hıdır’ın Kadir’in ağzından laf almaya çalıştığı, diyaloglu bir sahneydi. O ana kadar Mustafa’nın diyaloglu sahnesi yoktu pek, kısa cümleleri vardı, o kadar. Ama orada uzun uzun, Hıdır’ı atlatmaya yönelik cevaplar vermesi gerekiyordu senaryoya göre. Bir süre Mustafa’yı arkadan alıp metni görüş açısının dışında tutarak okuttuk ona, çekimlerin bir kısmını böyle gerçekleştirdik. Ama tam karşıdan yakın plan almamız gereken, Kadir’in açılmaya başladığı sahneye gelince olan oldu: Mustafa takılmaya başladı. Üst üste yapılan çekimlerin yirmi beşincisinde Mustafa titremeye başladı ve “Abi, ben iyi değilim,” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmekteydi sanki. Ama hemen toparlanmayı başardık ve Mustafa’yı hastaneye yetiştirdik. Uzun süre filme devam edemeyeceği bilgisini aldık o gün; yıkıldık adeta.

 

Ama hani “Show must go on!” düsturu gereği hemen ertesi gün başka arayışlara giriştik Salih Temiz’le. Bir sürü yatırım yapmış, kamera, ışık, ses cihazları almıştık bu ve sonra yapacağımız filmler için. Duramazdık. Mustafa’ya verdiğim söz için elimde yığınla hikaye vardı zaten. Biz de bu defa işi şansa bırakmamaya karar verip deneyimli tiyatrocu arkadaşımız Eray Özdal’a gittik Kadir’i oynaması için. Kabul etti Eray. Salih Temiz’le ağzımız kulaklarımızda gezdik o gece.

 

Foto5

İkinci dönemde ekipten değişen sadece Mustafa Uyar'dı. Yerine sağdan beşinci sıradaki Eray Özdal geldi.
Onun yanındaki beyazlı da hem yapım ortağım, hem de kurgucum ve görüntü yönetmenim Salih Temiz.
Beytepe'deki ilk çekim günümüz. (İkinci dönem, Eylül başları.)

 

Ertesi gün eldeki görüntüleri izlemeye giriştik içlerinde kullanabileceklerimiz var mı diye. Vardı ama çok azdı. Biz de filmi baştan çekmeye karar verdik.

 

Salih Temiz, Samsun merkezdeki Beytepe Kafe-Restoran’ın internet yayıncılığı yapılan üst katında Sinema Bileti adında bir program yapıyordu. Beni oraya götürdü ve üst kattaki idari odayı dayak sahnesi için kullanabileceğimizi söyledi. Mekanı görür görmez aşık olmuştum. Hemen senaryoda ayarlamalar yaptım ve sadece dayağı değil, Hıdır’ın Kadir’i ikna sahnesini de orada çekmek üzere düzenledim. İki gün sonra iki sekansı da orada çektik ve aslında baştan beri gündüz çekilmesini planladığımız iskele sahnesini bir sonraki gün, gece çekmeye karar verdik.

 

İskele sahnesini de tamamladıktan sonra geriye rüya ve psikoterapi sekansları kalıyordu. O esnada bulduğumuz ilk psikolog muayenehanesinin kapanmakta olduğunu öğrendik ve canımız çok sıkıldı.

 

Ben babaanne rüyası için en başından beri dedemlerin Cedit Mahallesindeki eski evini kullanmayı planlıyordum, ama Ankara yolunda yaşayan babaannemizi, yani Salih Temiz’in teyzesini oraya getirmek zordu. Biz de seti Ankara yolundaki eve taşımayı planladık.

 

Foto6

Babaannemizi canlandıran Nebahat Çelik, ekiple birlikte.

 

İş Kadir’in küçüklüğünü ve gençliğini oynayacak çocukları bulmaya kalmıştı. Şahin Saydereli bu meseleyi çözmeye gönüllü oldu ve oturduğu mahalleden çocuk resimleri göndermeye başladı. Küçük çocuk için seçtiğimiz ilk delikanlı nedense mızıkçılık edip sete gelmeyince, yine onun kadar tatlı Anıl Berk Atıcı’yı buldu Şahin. Anıl çekimleri burnumuzdan getirecekti, ama değdi doğrusu.

 

Hep tavsiye edilir, sakın çocuk ve hayvan kullanma filminde diye. Gölgeler’de dersimi almış olmalıydım, ama çocuk rolleri yazmadan duramıyordum işte!

 

Foto7

Kadir'in küçüklüğü Anıl Berk Atıcı. Döner ekmekle kandırıyoruz kendisini.

 

Daha büyük olan Ali Kemal Öztürk, rolünü hakkıyla yerine getirip gitti. Ama Anıl’la hala işimiz vardı ve çocuk hiperaktifti, yerinde tutamıyordunuz. Sonuçta işi şansa bırakarak aynı sahneleri defalarca çekmeye karar verdik. Böylece içlerinden kullanılabilir olanları seçebilecektik. Filmin kronolojik olarak son sahnelerinden biri olan kuymak yeme anı için teyze bir kazan kuymak yapmıştı resmen. Sahne biter bitmez kuymağı sıcağıyla bahçeye taşıdık ve ekipçe yemeye giriştik. Neden sonra Anıl’ın yokluğunu fark ettik ki o sırada evin köşesinden sesi gelmeye başlamıştı bile. Bir anda dehşet içinde donakaldık: Anıl yukarıda bıraktığımız Sony 4K kamerayı eline almış koşturuyordu. “Dur!” demeye kalmadan düştü ve kamera da yere savruldu. E, çocuğun babası da orada. Kamerayı mı kaldıracaksın, çocuğu mu? Neyse ki kamerada bir şey yoktu köşesindeki ufak bir ezilmeden başka…

 

Foto8

Aramızdaki genç, Kadir'in gençliğini canlandıran Ali Kemal Öztürk.

 

Psikolog sahneleri için son anada Saime Çağlı adındaki uzman psikolog arkadaşımız yetişti yardıma ve Terapihane adını verdiği yazıhanesini emrimize sundu. Orada yaptığımız çekimlerde hiç zorlanmadık. Kamera hareketlerini ve çekim açılarını ince ince belirttiğim bir nevi storyboard hazırlamıştım. Eray da Nazlı da oyunculuğa yabancı değillerdi ve bu da işimizi çok kolaylaştırdı. Setlerde hayli tecrübe kazanmış olan Şahin, bize çekimlerdeki teknik bazı sorunların çözümünde müthiş yardımcı oldu.

 

Çekimler tamamlanmış, sıra son kurgu, efekt ve müziklere gelmişti. İlk ikisi bizdeydi ama müziğe verecek paramız yoktu. Biz de internet üzerinden ücretsiz kullanabileceğimiz müzik parçalarını taramaya başladık. Seçtiğimiz üç parçanın internet sitelerini de ne olur ne olmaz diyerek jenerikte paylaştık.

 

Kurgu esnasında aklımızda hiç olmayan bir sorunla karşılaştık. Mikrofonları ses alma cihazına değil, doğrudan kameraya bağlamıştık ve dış sesler fazlaca karışmıştı akışa. Dublaj yapmak zorundaydık!

 

Bunun için sessiz bir mekan bulmalıydık ve biz de Pazar günleri kapalı olan bir iş hanının en üstündeki bir yazıhaneyi seçtik bu işi yapmak için. Bu canımı çok sıkmıştı. Çünkü çekimlerde doğru tonlamaları yakalamak için çok uğraşmıştım. Yine de hızlıca tamamladık dublajı ve bir daha kurgunun üzerinden geçtik. Film artık günahlarıyla, sevaplarıyla bitmişti.

 

Foto9

Ekip dublajda.

 

Son kurgu yaklaşık 27 dakika tutmuştu. Türkiye’deki festivallerin 20 dakikayı aşan filmleri almadıkları bilgisi gelmişti ve bu canımızı bir kere daha sıktı. Filmi kurguda zaten kısaltabileceğimiz kadar kısaltmıştık, artık kesecek yer de kalmamıştı. Gözü dış festivallere dikip gala hazırlıklarına başladık. Altı ay kadar süren çabamızı en azından bir seyirci kitlesiyle paylaşmalıydık.

 

Samsun Büyükşehir Belediyesine ait Atakum Kültür Merkezi’ndeki iki yüz kişilik salonu tuttuk ve 25 Aralık 2021 gecesi galayı gerçekleştirdik. İki yüz kişilik salonun beşte dördünü doldurmayı başarmıştık! Gelemeyenleri anlıyorduk; hava soğuktu ve aynı saatte Trabzon maçı vardı televizyonda…

 

Foto10

Atakum Kültür Merkezi’ndeki Gala Gösterimi

 

Sözlerimi bitirirken Samsun’la ilgili birkaç fikrimi de siz okuyucularla paylaşmak isterim. Samsun Sinema Topluluğu deneyimi ve Fenerin Büyüsü programına çektiğim bölümler boyunca Samsun’da çalışan pek çok kısa filmci tanıdım. Bugün gençler daha da ileri giderek uzun metraj yapımına soyunmaktalar. Bu sene içinde Samsun’da genç yönetmenlerce çekilen uzun metraj yapım sayısı beşi buldu. Şehrimizin sinema yapmak için her türlü altyapısı var; tarihi ve turistik yerlerimiz bol, kent hareketli bir yapıda ve her türlü ulaşım olanaklarına sahip. Üretim alanlarının hayli sınırlı olduğu ilimizde sinema yeni bir sektör haline gelebilir ve arayıştaki pek çok gencin yoluna ışık olabilir.

 

Av, severek çalıştığımız, yoğun efor harcadığımız bir iş oldu. Ekip olarak filmimizi seviyoruz. Film, şimdi bir yıl kadar sürecek olan festival yolculuğuna çıkıyor. Dilerim bir festivalde, bir özel gösterimde ya da yapacağımız bir galada sizin de şehrinize uğrar Av ve hayallerimizi sizlerle buluşturur…

 

Foto11

Filmin kilit objesi, el kuklası Niyazi.

 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.