Ankara’da Kültür ve Sanat, Şubat 2005

Gökhan Erkılıç

 

Sinema dergilerimizin çoğunluğunun İstanbul’da yayınlanmış olması son derece normal. Sayısal olarak kapatılması olası gözükmeyen bu büyük fark, iş niteliğe ve tam da sinemanın hak ettiği türden sanatsal içeriğe gelince anlamını yitiriyor. Olay, nerede çokluk orada popluk  türünden, eski sözün yeni versiyonunu söylemeyi zorunlu kılıyor. Gerçekten de sinema dergiciliği alanında Ankara oldum olası çok uyuşuk bir kent, hele İstanbul’la karşılaştırıldığında. Ancak bu uyuşukluğun sıkı nedenleri var. Bir kere Cumhuriyet öncesi dönemde, sanata düşkün yabancıların ve onlara özentili yerli sanat adamlarının yuvalandığı tek yer olan Pera, günümüzdeki adıyla Beyoğlu, İstanbul’un atardamarı olagelmiş. Ankara’nın adı bile yok o sıralar. Zamanın gereği olarak magazinelliği aşamayan yabancı dergiler ve onların yerli kopyaları, kendilerine İstanbul’u mesken tutmuşlar. Dünya basını sinemaya sanat statüsü tanındığını kanıtlayan yayınlarına başladığı yıllarda, İstanbul eski huyunu sürdürmüş.

 

Popüler olanın getirisinden vazgeçmeyen İstanbul’a sinema dergiciliğinin yeni ilgi alanlarını, ilk kuramsal adımları ve ulusal olana eğilmenin gerekliliğini gösteren ilk Ankaralı dergi, Nijat Özön-Halit Refiğ ikilisinin 1956’da yayınladığı Sinema olmuş. Büyük boy dört sayfa çıkan dergi sekiz ay yayınlanmış. Yerli sinemaya ağırlık veren dergi, yabancı sinemalara da kucak açmış. Az basılan ve okurun kemikleşmiş alışkanlıklarına ters düştüğünün bir göstergesi olarak az satılan Sinema, 15 Mart-15 Ekim tarihleri arası kısa bir yayın hayatına sahip olmuş. Sinema’dan günümüze, kendi sayıları dışında, Özön’ün Sinema Sanatı adlı kitabı kalmış. Üç yıl sonra, 1959 yılının Mart ayında, Sinema-Tiyatro adıyla çıkan bir başka Ankara dergisi, 1959 Haziran sayısı olan Türk Sineması Özel Sayısı ile sinema adına yaptığı tek önemli işi gerçekleştirmiş. Yıllar sonra, 1989 Kasım ayında yayına başlayan, kendi söylemiyle, beş bin satarken bile sektörden yeterli destek bulamadığını gerekçe göstererek, 1990 Mayıs ayında kapanan, ancak değişen kadrosuyla birlikte İstanbul’a taşınarak 1990 Eylül ayında bir sayı daha çıkan Beyazperde, toplam sekiz sayı boyunca, ağırlığı popülerliğe vererek, arada bir güzel işler de çıkardı. Yönetmenler, Türk Sineması ve İstanbul FF dosyaları kaldı geriye. Bir Ankara’lı olarak yayınına devam etmemesi üzmüştü bizi.

 

Ve sonra, aradan yıllar geçmesine rağmen, halen Türkiye’nin en iyi sinema dergisi olarak gösterilen 25. Kare çıktı sahneye. Yıl: 1990. Amatör ruhla yola koyulan ama amatörce işler yapan dergi, Ali Karadeniz’in işe el koymasıyla zaman içinde düzene girdi. Belli bir döneminde bizim de ucundan tuttuğumuz dergi, artıları eksilerine göre daha fazla olan tercihleriyle on bir yıl ayakta kaldı. Karadeniz, 31 nolu 2000 yılı Bahar-Yaz sayısıyla dergiye son noktayı koydu. Genellikle akademisyenlerin sevdiği ve desteklediği dergi belirli alan, tür ve temalara gösterdiği ilgi nedeniyle kendi kendini sınırlamıştı. Akademik olanın niteliği garanti etmemesi ya da entelektüel birikimin dünya gündemini yakalamak ve sorunlara çözüm bulmaktan uzak kalması, 25. Kare’nin sorunu ve sonu oldu. Oğuz OnaranSeçil BükerRuken ÖztürkSadi KonuralpNilgün Abisel ve Nejat Ulusay gibi, dergiyi üretim ve nitelik konusunda sürükleyen yazar kadrosunun Ankara’lı olması da ayrı bir keyifti doğrusu. Ne yazık ki bitti.

 

Ve sıra şimdi Sekans’ın... Sekans, sinema dergiciliğinde gördüğümüz boşluğun doğal bir sonucu olarak ortaya çıktı. Sinema Dostları Derneği olarak, yaptığımız anketlerden sinemayla ilgilenenlerin beşte dördünün ara sıra bile olsa bir sinema dergisi okumadığını öğrendik. Popüler olanın dışında kalana lütfederek yer verenler, akademik mastürbasyon yapanlar ya da sinemayı ideolojik bir araç olarak kullananların gelebilecekleri nokta bundan öte bir sonuç doğurmuyor. Sinemanın ve sinema yayıncılığının derdi sinema olan bir sinema dergisine gereksinimi vardı. Sekans bu boşluğu doldurmak için çıkacak. İnanç, enerji, bilgi, arşiv ve yayıncılık gibi konularda kendimizi formda hissediyoruz. Bizim ve okurun görmeyi istediği bir dergi olabilmek, konu zenginliğine ulaşmayı gerektiriyor. Bu nedenle, Sekans’ta çok sayıda bölüm başlığıyla karşılaşacaksınız. Gündem, Vizyon, Vizyon-Eleştiri, Sinestatistik, Sinema Kitaplığımız, Festivallerden, Sinema Arkeolojisi, Söyleşiler, Sinemanın Müziği, Biyografi, Filmografi, Kuram/Yorum, Tekno-Sinema ve Kısa/Belgesel her sayıda yer vereceğimiz başlıklar. Yine her sayıda bir dosya ile karşınıza çıkmayı planlıyoruz. İlk sayı ‘savaş ve sinema’ adını taşıyor.

 

Sunduğumuz yapı özgün yazılar kadar çevirilere de kuçak açmakta. Sekans’ı araştırmacı ve düzeyli olması açısından akademik, gündemle ve görsel tüketicilerle olan ilişkileri bağlamında popüler ve kapsadığı alana sevgiyle yaklaştığı için sinematografik bir dergi olarak tanımlamak olası. Hangi açıdan ele alırsanız alın, ölçü birimimiz nitelik olacak. Sekans yazınsal ve görsel açıdan doyurucu, bilgiye duyulan gereksinimi karşılama derdinde, yeni görüş ve gelişmeler karşısında ılımlı ve tartışmalara açık bir kimlik taşıyacak biçimde kurgulandı.

 

Sekans’ın sinematografik düşlerinizin, düşüncelerinizin, üretiminizin ve duyarlılıklarınız buluşma noktası olmasını amaçlıyoruz. Aramıza katılmak için bunu bir teklif olarak değerlendirmenizi diliyoruz. Sekans ile sinemamız ve yayıncılığımız için sekanslar kurmak için artık işimize dönüyoruz.