Kinorama 7, 2004

 

CARRIERE: “Her uyandığınızda babanızı öldürün; annenize tecavüz, ülkenize de ihanet edin.”

 

Söyleşi: Atasay Koç

 

Jean Claude Carriere 100’ü aşkın sinema filmine yazar olarak attığı imzayla dünya sinemasının dev isimlerinden biri. Tabii onun ünü bu kadar sayıda ürün vermesinden öte ürünlerin kalitesinden doğuyor. Luis Bunuel’den Milos Forman’a, Volker Schlöndorff’ten Terry Gilliam’a birçok büyük yönetmenle çalışmış ve denediği bütün farklı tarzlarda da başarılı olmuş biri. Dolayısıyla böyle bir ismi bulunca kendisinden senaryo yazarlığı konusunda ipucu almak konusunda bütün eforumuzu sarfettik. Umarız bu söyleşi geleceğin senaryo yazarları için ihtiyaç duydukları ipuçlarını verecektir.

 

Sinema tarihininde çok farklı tarzlarda çalışan ancak hemen hepsi de başarıyı yakalamış birçok yönetmen ile çalıştınız ve hemen hepsiyle de başarıyı yakaladınız. Bunca başarının arkasında yatan sır nedir?

 

Sinema biçimi gereği çok farklı performans alanlarını içinde barındırma şansına sahip ve böyle düşününce de bir film için yapılacak her çaba değerlidir. Atılacak her adım örneğin bir oyuncunun senaryoyu okuması, sahnenin çizilmesi ya da fotoğraflanması, yazıya dökülen her cümle bizi filme daha da yakınlaştıracaktır. Arkadaş diyebileceğiniz bir aktör varsa etrafınızda senaryonun ilk halini okutun. Bir oyuncu olarak kendisi de bir hareket katma ihtimalinin yanı sıra sizin seyirci koltuğundan bakarken görebileceğiniz eksiklikler veya diğer seyircilerin tepkisi senaryonuza birçok şey katacaktır.

 

O zaman siz filme başlamadan önce her şeyin yine zihinde bitmiş olması gerekliliğinden yanasınız?

 

Bazen, mesela radikal bir örnek olarak Melies gibi, her bir kareyi önceden çizebilirsiniz. Bu tür senaryoları biz kutsal kitap diye adlandırıyoruz. Bunlara dokunulamaz, yönetmen bile aktörlerin yönleri dışında bir şey değiştiremezler. Bir yandan da Bunuel gibi bir yönetmen de filmin çekileceği sahneyi görmeden hiçbir hazırlığa girmezdi. Ben daha çok filme başlamadan önce her türlü ihtimalin en azından düşünülmüş olmasından yanayım.

 

Siz sadece özgün senaryolarınızla değil adaptasyonlarınızla ve tiyatro çalışmalarınızla da tanınıyorsunuz. Farklı alanlarda çalışmanın ne gibi farklılıkları var?

 

Her zaman için önemli olan sadece adaptasyon ya da tiyatro değil, her eserde testtir. Biz Cyrano de Bergerac için Gerard Depardieu ile çalışırken senaryo bitince hepsini kasete okumasını istedik ve bunun sonucunda senaryoyu ne kadar değiştirdiğimizi tahmin bile edemezsiniz. Başka bir yol da oyuna mümkün olan her bakış açısından bakmak.

 

Her karakterin hatta en küçüğünün bile kimliğine girerek onların bakış açılarından bakmak size hiç aklınıza gelmeyecek olasılıkları bile görme imkanı verebilecektir. Bunun gibi sizin imkanlarınızla alakalı olarak ya da eksik gördüğünüz noktalara çözümler bulmak amacıyla kendiniz testler de üretin ve uygulayın, çok büyük faydasını göreceksiniz. Ama tiyatro ile sinema arasındaki fark için söyleyebileceğim bir şey gerçeklik. En basiti Cyrano De Bergerac’ı tiyatro oyunundan uyarlarken biz burnunu çok daha gerçeğe yakın yapmak zorunda kaldık. Çünkü sinemanın imkanlarının fazlalığı gerçeğe yakın olması konusunda imkanlar veriyor. Bunları kullanmayınca da seyirciye istediğiniz ortama çekme şansını bulamıyorsunuz.

 

Filmografinize bakıldığında birçok ünlü yönetmenle yapılmış çalışmalar görüyoruz. Ama Bunuel adı daha bir ön plana çıkıyor ve neredeyse başarıyı yakaladığı her filmde sizin adınız da geçiyor. Bunuel’le nasıl bir çalışma ortamınız vardı?

 

Bunuel benim hayatımda çok önemli bir yer kaplıyor. Onunla çalışırken daha çok herkesten, her türlü sorumluluktan kopacağımız ortamları seçerdi. Sezona hazırlanan bir futbol takımı gibi kampa çekilir ve bütün gün senaryo üzerine çalışırdık. Bundan önce söylediğim çalışma tarzı da aslında ondan bana hatıradır. Onunla filmi izleyen iki seyirci ya da başka gün filmden iki karakter kılığına girerek onlar gibi davaranır, kendi filmimizi dışardan gözlerle çözümlemeye çalışırdık. Ama tabii her çalışma arkadaşınızdan öğrendikleriniz oluyor. Tabii Bunuel gibi güçlü karakterler de sizin üzerinizde daha çok etkide bulunabiliyor.

 

Mesela ben nasıl deneysel olunabileceğini ve bunun size kazandırabileceklerini ondan öğrendim. İlginçtir, Bunuel iyi eleştiriler almayı kötüye işaret sayardı. Bir filmi için uzun süre kötü eleştiri yayınlanmamıştı ve bu da onu bayağı bir sıkıntıya sokmuştu. Neyse ki Newsweek’te kötü bir eleştiri yayınlandı da o da rahat bir nefes aldı.

 

O zaman siz de deneysellikten yanasınız?

 

Öyle tabii ama kuralları kırmadan önce onu öğrenmeli ve test etmelisiniz.

 

Neden yazarlıkta kaldınız? Yönetmenliği denemek hiç içinizden geçmedi mi?

 

Yönetmenlik de yapmadım değil ama sonuçta benim çalışma tarzım da her zaman prodüksiyona da dahil olmak olduğu için, film bitene kadar çalışan bir elemanı olmak zaten beni tatmin ediyor.

 

Kısa film için senaryo yazmakta ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

 

Temelde bir fark var denemez ama kısa filmde aynı miktarda hikayeyi geliştirmenize gerek yok. Her şey daha açık olmalı ki seyirci karakterlerinizi çok daha kısa bir zamanda tanıyabilsin. Kısa filmde yoğun diyaloglar ve kompleks ilişkiler için zaman yok.

 

Son olarak senarist olmak isteyenlere tavsiyeleriniz var mı?

 

Her an açık olsunlar. Demek istediğim tecrübe sahibi çocuklar olabilmek onlara her gün yeni birkaç şey öğrenme imkanı verecektir, hayat tecrübesi de bir senaristin hikayeleri için en büyük kaynağıdır. Mesela ben Fransa da sumo güreşi yayınlarına sunuculuk yapıyorum ve bu yüzden öğrendiğim bilgileri bile çalışmalarımda kullanabiliyorum. Başka bir nokta da hayalgücü. Bunu ne kadar geniş tutabilirseniz o kadar orijinal çalışmalar yapabilirsiniz. Her uyandığınızda babanızı öldürün; annenize tecavüz, ülkenize de ihanet edin.

 

Teşekkürler…